3 Kasım 2012 Cumartesi

Biraz Benden

Seyrek yazarım derken aranın bu kadar açılacağını bende düşünmemiştim. Ama herşey yazın verdiği rahatlığın suçu. İşyerinde yazma imkanım olmayınca, yaz akşamlarında  sahilde gezmek yada balkonda oturmak varken, laptopu kucağıma alıp yazmak pekde cazip gelmedi açıkçası. Sonra  sonbaharın gelmesiyle serinleyen havalarla balkondan içeri geçtik bu seferde suç benim tembelliğimdi.

Ama bakıyorum herkes sanki daha az yazmaya başlamış gibi. Bence suç twitterda, orada devamlı iletişim halinde olunca buraya daha az zaman ayırılyor. Ama uzun sohbetler için buranın tadı tabi başka.

Neler yaptın derseniz gezmeye devam ettim. Nereleri derseniz onlarda başka postun konusu olsun :)
Şimdilik kimleri gördüğümden bahsedebiliriz :)

Blogun bana kazandırdığı sevgili Selin ve Nihan ile tekrardan buluştuk.  Tamda işde yoğun geçen sezonun bitimi ve bayram tatiline günler kala, bu buluşma bana doping gibi geldi. Saatler gene çabuk geçti tadı damağımda kalan bir akşam oldu. Ve kız kıza akaşam sohbetlerinin yerini başka birşeyin tutmadığını tekrar anladım. Hele birde çoğu konuya aynı bakış açısı ile bakıyorsanız birbirinizi daha da iyi anlıyorsunuz.



En son çocukken gittiğim Ankara'ya bu kış gitmeye kesin kararlıyım. Tabi şehri görmek bahane amaç hem Nihan'ı hem de Meyra'yı görmek. Selin'inde dediği gibi ilk fırsatta bir Ankara kaçamağı yapmalı.

 Bu yazı aslında Meyra'nın bana gönderdiği hadi yaz artık mesajı ile oldu :) Canımcım inşallah devamı gelicek ben döndüm diyebiliriz. Ama bende seni twittera bekliyorum :))

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Hep Gezmeli, Evde Durmamalı :)

Uğrarım dedim ama olmadı, sanırım uzunca bir süre ayda bir yazı ile devam edeceğim :)

Neler yaptın diye sorarsanız hemen anlatmaya başlıyorum :)

Tatili yaz başında yapınca ufak kaçamaklarla idare ediyoruz. Dere, nehir, göl kenarı favori alanlarımız oldu. İllede bir su birikintisi olsun yeter:))

Fotoğraflarla biraz gezelim :))

Yıllardır görmek isteyipte bir türlü göremediğim Ağva'yı nihayet görebildim. Kahvaltısı pek güzel olmasada nehir manzarası kötü kahvaltının verdiği hoşnutsuzluğu giderdi :)



Başka bir haftasonu arkadaşlarla kahvaltıya Sapanca Kırkpınar'a gittik. En sevdiğim huzur bulduğum yerlerden biri leziz kahvaltı ile dahada unutulmaz oldu...








Bizim kahvaltı huzurlu mekandan ayrılmak istemeyince öğle saatlerini geçti. Sonrasında Akçakoca'ya balık yemeye gittik. Sapanca'da balık mı yoktu demeyin. Akçakoca'nın özelliği üniversiteyi okuduğumuz yer olması :)   Bu kadar yaklaşmışken gidelim mi teklifini geri çeviremedik.  9 yıl gidince anılarımızı tazeledik. Her sokakta başka bir anı bizi sardı,O günlere geri dönmeyi istemedik değil :))



Ve anneannemlerin köyünede gitmeden olmaz tabi.  Biraz deniz havası aldık...



Ertesi gün tercihimiz göl kenarı oldu. Daha önce demiştim bizim köyde seçenek çok :))




Ve diyete başlamadan önce bol bol böyle güzel kahvaltı sofralarında kendimden geçtim. Bu güzel tatlara kavuşmak için geri sayımdayım. Haftaya diyetim bitiyor :))



 Şimdi de biraz sizi gezelim bakalım neler kaçırmışım :))

29 Haziran 2012 Cuma

Bir Varmışım Bir Yokmuşum

Blog  ilgi ve emek istiyor ama karşılığını da çok iyi veriyor. İlk başlarda beni okuyan olurmu derken, izleyici sayısı artmaya başlıyor, sonrasında ise çoğunlukla aynı pencereden baktığınız ortak noktanız olan kişilerle yollarınız kesişmeye başlıyor.  Tıpkı  hepsi birbirinden şeker; Meyra, Selin ve Handan ile olduğu gibi :)) Meyra ile daha önce iki sefer buluşmuştuk, Ankara'dan gelişini sabırsızlıkla bekler oldum. Bu sefer hep beraber güzel bir kahvaltı ettik.  Sanki ilk defa değilde uzun zamandır tanışıyormuşuz gibiydi.  Selin ve Handan'da  yazılarındaki gibi samimi ve hayat dolular. Sohbet hiç tıkanmadan akıp gitti, saatin nasıl geçtiğini hiç anlamadım.  Yanlarından ayrılırken tekrar biraraya gelmenin hayallerini de kurmaya başladım :) İlk fırsatta, arayı açmadan yeni bir plan yapmalı :)

Ben yanıma makineyi almadan gidince, bu güzel kareyi de Selin'in sayfasından çaldım :))



Blogun hayatıma kattığı güzelliklerin aksine; farkettim de son zamanlarda her postun arasındaki zaman uzamaya başladı. Ben her seferinde bloga daha çok zaman ayıracağım derken, yapamıyorum... Sanırım blogunda biraz tatile ihtiyacı var. Mola demiyorum çünkü fırsat buldukça yazıcam ama ilgilenememenin verdiği vicdan azabından böylece kurtulmuş olurum :))  Yaz rehaveti diyelim hemen atlatmaya çalışalım :)

Sanırım bu rehavete sebeplerden biride twitter ın sunduğu kolaylık. Anlık haberleşmeler için burdayım beklerim :)

18 Haziran 2012 Pazartesi

Ben Geldim :))

Sabırsızlıkla beklediğim düğünde tatilde bitti, şehrimize geri döndük.  Evlilik törenlerinde anne babalara söz geçiremeyince yolda görsek tanımayacağımız uzak akrabalar, tanıdıklar düğünde oluyor ama sünnet düğününde karar size ait, yakın akrabalar ve sevdikleriniz ile beraber oluyorsunuz. Böyle olunca düğün bu zamana kadar en çok eğlendiğim düğün oldu rüya gibi geçti.


 Tatil ise tadımlık gibi geldi geçti, tabiki 1 hafta yetmedi. Otel Marmaris'in en güzel koylarından biri olan Çiftlik Koyu'nda. Bol virajlı yollardan gidilsede, bu güzel berrak deniz için değer :) Tabi virajlı yolu göze alamayınca sadece bi akşam Marmaris'e indik.  Bodrum, Cunda adası'ndaki gibi bir çarşı beklerken, bulduğum kapalı çarşısı beni hayal kırıklığına uğrattı. Marmaris merkezini pek sevmedim diyebilirim.



 Birdahad a koydan hiç ayrılmadık. Tatil benim için; deniz şezlong arada su kaydırağından ibaret oldu :) Koyda biz, diğer ucunda da bir kaç restaurant vardı. Haziran başında tatile gidince; ilk günler tesis oldukça sakindi. Bu sakinliğe alışınca son günler gelen gruplara düşman gözüyle bakmaya başladım :)  Malum her gelen insan sranın uzaması demek tabi :)



Çocuklu tatil ise çok zevkliydi. Mert otelin maskotu oldu. Öğle uykusuna gittiğinde bile özledik, çabuk uyansa diye sabırsızlandık :)


Tatil boyunca haftasonu kaçamağı için İstanbul'a yakın yerler düşündüm. Ve deniz alır götürür mantığı ile her pisliği denize akıtıp Marmara Denizi'ni mahfeden nesilin bol bol kulaklarını çınlattım...



Tatilde iken sanki hayat durmuş, herşey deniz güneş kumdan ibaretmiş gibi geliyor. İstanbul'daki hayat işler ne kadar uzak geliyor...
Bu kadar uzaklaşmışken; a tatil beldelerine yakın diye İzmir'e mi taşınsak diye düşündüm. Yada Bodrum'a yerleşmek nasıl olur dedim.  Sonunda gene İstanbul'da kaldım... Böyle hayellerle tatil bitti, bügün ise ofis hayatına geri döndüm.


Özlemişim buraya yazmayı sizleri okumayı, budaböyle daldan dala bir yazı oldu....

4 Haziran 2012 Pazartesi

Ben Kaçtım :))



Bu cumartesi yeğenimin sünnet mevlidü vardı. Ablamın arkadaşları sabahtan gelmiş evi girişten itibaren süslemiş. Ben gittiğimde pek iş kalmamıştı. Tabi ben yolu karıştırıp, Sultanbeyli gişelerden çıkıp geri dönmek zorunda kalmasaydım vakitlice gidebilecektim. Ama bilmediğim yollar olunca kaybolma ihtimalim biraz artıyor :(
Neyse, gelen çok oldu, herşey çok güzel geçti. Altınlar takıldıkça, hediyeler geldikçe sünnet çocuğunun keyfi de yerine geldi.
Bu cuma akşamıda sünnet düğünü var. Bizim ev Bahçeköy de, düğün karşıda Green Park Pendik Hotel'de olunca ben perşembeden izne çıkıyorum. Akşam düğünü yapıp cumartesi geceside tatil için Marmaris'e doğru yol alıyoruz.
Bu sefer yanımızda yakın arkadaşlarımız ve hep bahsettiğim Mert bebek var. Tabi o artık 2 yaşında bir ufaklık oldu. Bakalım çocuklu tatil nasıl oluyormuş test edeceğiz :))  Ben keyifli ve hareketli olacağını düşünüyorum :)
Tatil dönüşünde aldığım enerji ile ihmal ettiğim blogımuda gerekn özeni göstereceğim.  Ben bu aralarda pek yazamam şimdilik hoşçakalın :)


27 Mayıs 2012 Pazar

Meyyali'de Bir Pazar

Biz bu pazar erkenden kaltık Emirgan tarafına doğru yola koyulduk.


Sonra; bu ağaçların altında oturdukça yeşile doyum olmadığını,




Kamelyaların karşısında kalınca, birdakaki sefer daha erken gelmek gerektiğini öğrendik.



Çiçeklerin arasında, hafif esinti ile gelen kokularla  iştahamız daha da açıldı.



Suyun huzur veren sesi ile;  Meyyali'de leziz bir kahvaltı yaptık.  Börekleri, tatlılarıda ayrı bir lezzete sahipti. Burayı keşfetmemize sevindik, yakınımda gidelecek güzel bir makan daha oldu :)

Kalabalığa rağmen servisleride oldukça başarılıydı. Bu arada; fırsat sitelerinden aldığımız kahavaltı-yemek fırsatlarını son tarihe bırakmamayı, ilk alındığında kullanmak gerektiğini öğrendik.




















21 Mayıs 2012 Pazartesi

Anadolu Feneri


Hep Rumeli Feneri'ne gitmeyelim biraz değişiklik olsun istedik. Anneler gününü fırsat bilip, annelerimizle, karşıdan bize göz kırpan Anadolu Kavağı'na gittik.  Günün en güzel taraflarından biride tekne ile 10 dakika süren yolculuğumuzdu. Hava sisli olunca fotolar pek güzel çıkmadı ama çekmeye devam ettim :)



Kavağa gidince kaleye çıkmadan olmaz. Yolda deniz manzarasının yanısıra yeşilliğede doyuyorsunuz.  Mavi ve yeşil en sevdiğim ikili.  Bu ağaç ise şirinliği ile benim favorim oldu.




Yıllardır kavağa gitmiyordum,bayağı değişiklik olmuş. Kale yamacında açılmış kafelerin manzarası doyumsuz. Yukarı çıktığımızda hava yağmaya başladı ve fotoğraflar istediğim gibi olmadı. Demekki güzel fotoğraflar çekmek için tekrar gitmem gerek.



Kavağa gidipte balık yemeden, sahildeki lezzetli dondurmalardan yemeden dönmek olmaz tabi. Bol kalorili bir gün olsada kaleye tırmanış ve dönüş yolunda çoğunu yakıyorsunuz :)) Rahatlıkla yenebilir :)

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Ben Geldim



Mayıs'ın yarısına yaklaşmışken blogum Nisan'da kalmış. Tatil günü her zamanki gibi erken uyanıpta ilk iş olarak ekran karşısına geçmemin sebebi bundan, sayfayı güncellemek güne yetişmek.

Haziran başı yeğenimin sünnet düğünü var, düğün  cuma akşamı ve Green Park Pendik Otel'de olacağı için o gün işten izin aldım. Yoksa cuma trafiğinde karşıya geçmek imkansız. Teyze olarak sabahtan orda olup hazırlıklarla da ilgilenmek kontrol etmek gerek tabi :))

Bu ayakkabı ne alaka derseniz işte hikayesi. Düğün için kıyafetim hazır sıra ayakkkabıya geldi. Koton'da beğendim kasaya geldiğimde 2. üründe %50 indirim olduğunu farkedince ayakkabıyı kasada bırakıp alışverişe geri döndüm. 50 dakikalık kıyafet deneme süresi sonrası, geçen haftalarda görüp bayıldığım bu ayakkabıyı aldım. Akllım bunda kalmış niye kiyafet bakıyorsam, böylece bu ayı 3 ayakkabı ile kapatıyorum. Bu ayakkabıyı çok beğendim burdada fotosu olsun istedim. Her dönem birşeye takılıyorum, bu ay gözüm hep ayakkabılarda :)

Düğün için izin almışken yıllık iznide aradan çıkartalım dedim. Çünkü bu yaz bir daha izin kullanamayacığım, kalan günleri ilk defa kışa saklıyorum. bakalım bu sene kışın tatil nasıl oluyor deneyimleyeceğiz :) Aşkımın bulup gösterdiği ilk otelide beğendim, başka bakıp kafa karıştırmadan hemen ertesi gün gidip tatil rezervasyonunu da yaptırdık. Bu yaz istikamet Marmaris. En son 13 sene  önce gittim, ne çok olmuş  yıllar ne çabuk geçiyor.  İşin kötü kısmı 13 yıl önce çocukken diyemiyorum oz amanlar kocaman kızdım 18 yaşlarında. Off yaşlanmaya başlıyorum sanırım geçmiş yıllarım hızla ilerliyor.

Bol keyifli, neşeli, bol gezmeli bir hafta sonumuz olsun :))


29 Nisan 2012 Pazar

Ben Sevdim :))



Çarpı işine başladığımdan daha önce bahsetmiştim. Ben fotodakini bitireli haftalar oldu, sonra çerçevisini bekledi, sonrada duvarda yerini aldı, bir kaç haftada fotoğrafın çekilmesini bekledi derken, blogda yer alması bu günü buldu.

Ben bu işi çok sevdim, hatta level atladım renklerin üzerinden gitmeyi bırakıp, kasnak ve etamin alıp yeni modele başladım. Saya saya işlemek biraz vakit alsada bu iş çok zevkli, ben keyif alıyorum. Ama iş değişikliğim sonucunda yaşadığım yoğunluk ve eve geliş saatimin en az 1saat daha geç olması tüm düzenimi bozdu. Akşamları çok fazla vaktim olmuyor, işten gelip, yemek birde çocukla uğraşıp üstüne kendine vakit ayırabilenlere hayranlığım dahada arttı. Ben Daisy'e bile zor vakit ayırıyorum. Gerçi benimde yaptığım fedekarlıklar yok değil, sabahları onu gezdirdiğim için 10 dakika erken kalkıyorum :))))


23 Nisan 2012 Pazartesi

Bir Pazar


Yakın arkadaşlarımızla, sık sık toplanalım desekde uzakta oturunca bazen toplanmamız bir kaç ayı geçiyordu. En güzel çözümde  her ay  günleri belirleyip, sırayla birimizin evinde  kahvaltıda buluşmaya karar vermemizle arayı açmadan görşmeye başladık. Kahvaltı sonrası,  günün devamında biraz dolaşıp dışarıda yemek yiyip günü sonlandırıyoruz. Haftanın yorgunluğunu atmak için birebir.


Bu ay kahvaltı  bizdeydi. Farkllı birşeyler ararken,  internetten bulduğum tarif günün favorisi oldu. yapılışı ise çok basit. Biraz sıvıyağ, 2 diş ezilmiş sarımsak, biraz fesleğeni karıştırıp, domateslerin üstüne döküyorsunuz. En üsttede rendelenmiş kaşarı koyduktan sonra fırında pişiyor. Hem görüntüsü hem tadı leziz.


Bir diğeri de tavuklu börek oldu. Bu tarifi ilk defa denedim sonuç ise şansıma güzeldi :)  Sonrasında Rumeli Fener'inde yürüyüş ve balık ziyafeti sonrasında bizde maç izleyerek günü bitirdik. Blogda fener fotoğrafı çok olduğu için artık eklemiyorum :))



17 Nisan 2012 Salı

Benden Haberler

Son haftalarda hayatımda köklü değişiklikler oluyor. Yıllardır içtiğim sigaraya veda ettikten sonra, işimde de değişklik oldu. Geçen yıl patronum, şirketi sektörde söz sahibi büyük bir firmaya devretti. Anlaşmaları doğrultusunda, biz kendi ofisimizde çalışmaya devam ettik. Fakat İtalya pazarındaki kriz nedeni ile işler iyice duruldu. Bunun sonucunda pazartesi yaptığımız görüşme doğrultusunda merkez ofise geçtim.

Artık 3 kişilik küçük ofisimize veda edip, 5 kata yayılmış şirketteyim, ki kendi kendimin patronu olmaya alıştıktan sonra müdürlerin bol olduğu ortam bakalım nasıl olacak. İtalyan incentive gruplar yerine artık Alman münferit rezervasyonlarla ilgileneceğim. 4 yıllık Harbiye ofisinden sonra artık Taksim Odakule tarafındayım ki bu pek iyi olmadı. Metro çıkışında yürü yürü yol bitmiyor :(

Birde sabah saatlerinde Taksim'de ilginç manzaralar varmış. Mesela polisler mağaza önlerinde sızmış insanları ayıltıp göndermeye çalışıyor, araç trafiğine açık İstiklal Caddesi ise pek güzel gözükmüyor. Gecenin yorgunluğunun çöktüğü cadde yeni güne kendini yenilemiş hareketli bir şekilde başlıyor.

Herşey güzelde, ofisde blog yazmaya alışmıştım ama burda pek mümkün gözükmüyor. Artık akşamdan akşama görüşeceğiz :( Güne blogla başlamayı şimdiden özledim...

16 Nisan 2012 Pazartesi

Polonezköy


Arkadaşlarla kahvaltı sonrası Polenözköy civarında ralli izlemeye gittiğimiz bir gün, dönüşte çay içmek için mekan ararken bu kır lokantasına denk geldik. Yeşillikte mi otursak, yoksa çardakta mı otursak diye gezinirken bende bir kaç kare çektim.


Hava kapamaya başlayıp, güneşin yerini bulutlar alınca iç mekanda karar kıldık. Tabi biz çaylarımızı içerken yan masalardan gelen mangal kokusuna kayıtsız kalamayarak çay sonrası yemeğe geçtik. Etinizi seçtikten sonra mangalda isterseniz siz hazırlıyorsunuz yada onlar pişirip getiriyor.


 Polonezköy tarafına giderseniz Green Hous'a uğramanızı tavsiye ederim. Mekan güzel, servis iyi, birde yanınızda dostlar olunca saatin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.  Ve mangalda mantar daha önce denemiş miydiniz? Tadı leziz :)
Birde evimize 5 dakikalık mesafedeki kır lokantaları dururken bu kadar uzakta ne işimiz var diye düşünmedim değil :)

9 Nisan 2012 Pazartesi

Yeni Hafta, Yeni Karar

Bu kış hiç hastalanmadım diye sevinirken geçen hafta başımı yastıktan kaldıramayarak, bu yaşıma kadarki en ağır hastalıklarımdan birini geçirdim. İlk gittiğimde doktor serumla yetinip, antibiyotik vermeyince, diğer ilaçlar ve evde yatmakda fayda etmedi. Sürünerek tekrar doktora gidip ilave ilaçları da alınca dün biraz kendimi toparlamaya başladım.

Etrafda rahatça yürüyen insanlara bakıp, ne güzel ne kadar sağlıklılar diye özendiğim bir dönem oldu. Ama her işte bir hayır vardır derler ya sanırım bundada güzel bir hayır olacak. Öksürükten uyuyamadığım, nefes almakta zorlandığım geceler sonucunda, 1 haftadır içmediğim sigarayı bırakmaya karar verdim. Umrım duyduğum bu tiksinti devam eder ve sigara artık benden uzak olur.

Kötü geçen bu hafta sonunun aksine geçen hafta sonum güzel ve hareketliydi. Günü güzelleştirenlerden biride Istanbyul'a gelen sevgili Meyra'ydı. Zamanın yetmediği bol muhabbetli, gezmeli güzel bir gün oldu. Tadı gene damağımda kaldı, bir sonraki görüşmeyi bekliyorum :)

Sağlıklı, keyifli haftalar olsun...

28 Mart 2012 Çarşamba

Like mı?


Sosyal medyada; mutluluklarımızı, üzüntülerimizi paylaşmak güzel. Ama bazı paylaşımlar bana tuhaf geliyor. Bir insan annesini, babasını, eşini kaybettiğinin akşamında acısını facebook üzerinden paylaşmayı nasıl düşünür aklım almıyor. Çevremde bu acıyı yaşayanları ziyarete gittiğimde, değil bilgisayarın yada telefonun başına geçmeyi, çevresindekileri bile zor görüyorlardı. Birde bu paylaşımları like edenler varki onlara diyecek birşey bulamıyorum. Öölümü mü beğeniyorsun yani?Etraftakileri haber vermek açısından iyi ama bunu yapacak kişi arkadaş grubundan birileri olabilir.

Facebook üzerinden davetiye gönderenleride anlamıyorum. Çok önem verdiklerine elden davetiyelerini ulaştırıyorlardır. Davetiyeni facebook üzerinden aldıysan demekki pekde önemli değilsin :) Yoğunluktan veya uzakta ise davetiyeyi elden veremiyorsanda telefonla davet etmen yeterli. Yada günümüz şartlarına uygun olarak, kurye kullan dimi ama istedikten sonra seçenek çok.

Kimileri sosyal medyayı hiç kullanmıyor, kimileride her işini ordan hallediyor. Ama en iyisi kararında ve gerektiğinde kullanmak.

22 Mart 2012 Perşembe

Tütsü Yakalım


Üniversite yıllarından kalan bir alışkanlığımda tütsüler oldu. Yoğun kokular beni ilk başlarda tıkarken, hafif kokular sayesinde alıştım. Eşimde sevince evimizden tütsü eksik olmadı. Odaya yayılan mis gibi kokusu sayesinde kahve içip günün yorgunluğunu atmak güzel bir feyif.


 Oda spreylerinden daha güzel, kokulu mumlar ise pek işe yaramıyor. Tütsülerde ise,  çok çeşit ve çok farklı kokular varki, sevmem demeyin bir deneyin, zevkinize uygun bir koku mutlaka vardır :)

20 Mart 2012 Salı

Güneşli Ama Soğuk Bir Hava


Güne sporla başlayıp, sonrasında güneşe aldanıp sahile inelim dedik. Ama Cumartesi günü İstinye sahili buz gibiydi.  Esen rüzgar yüzünden makina sallandı, fotoğraflar çok net olamadı :( Yeniköy'e kadar bile yürüyemeden dönmek zorunda kaldık. Bu geziyi o yüzden saymıyorum, birde İstinye sahili bana çok güzel gelmiyor.


Sahilde yürürken Boğazı seyrederken, arada  yalıları, konakları izlemeyide seviyorum. Böylesine müthiş bir manzaraya ait bir evde yaşamak ne güzel bir lüks. Kempinski Çırağan Hotel'de konaklattığımız bir grubumuz olmuştu. Boşa çıkan oda sayesinde,  1 gece otelde kalma şanşım oldu. Sabah gözlerini açıp, yataktan  kalkmaya gerek kalmadan Boğaz'ı seyretmenin zevkini yaşamıştım.  Mesleğimin arada böyle güzel avantajları oluyor :)


 Spor, kısada olsa yürüyüşten sonra ısınmak için kahve, enerji içinde tatlı yemek gerekti. Kahve Dünyası'nın bönkörlüğünüde seviyorum, masadaki drajeler,kaşık çukulatalar  kalorili olsada yemesi güzel :)

16 Mart 2012 Cuma

Uyuyana Kadar


Bu kitabın konusu ilgimi çekmişti, daha sonra hakkındaki olumlu yorumlarıda okuduktan sonra almadan olmazdı. Sonu süpriz olmasada, ben kitabı genel olarak beğendim, sürükleyici bir kitap.

Konusu ise kısaca; Christine geçirdiği bir kazadan sonra; son 20 yıla ait anılarını ve çoğu çocukluk anılarını kaybetmiştir. Her sabah, nerde olduğunu bilmeden, kendini bazen çocuk, çoğu zamanda  20'li yaşlarının başında sanarak uyanmaktadır. Ve yanında yatan bir adam vardır. Yanındaki adam, fotoğraflarla kısaca olanları anlatıp, kocası olduğunu hatırlatır. Christine kocasının anlattıklarıyla yetinmeyip, bütün anılarına ulaşmaya çalıştıkça evdeki dengeler de değişir.



Kitabın konusunu ilk okuduğumda bana; Adam Sandler ve Drew Barrymore'un oynadığı 50 İlk Öpücük adlı filmi hatırlattı. Film, kitabın aksine romantik komedi ve çok eğlenceli bir film. Lucy'de anılarını kaybetmiştir, her sabah uyandığında aynı günü yaşamaktadır. Henry Lucy'e aşık olur, hergün kendini tekrardan tanıtıp aşkını kazanmaya çalışır ve  eğlenceli bir film başlar :) 

Güneşin yüzünü gösterip içimizi ısıtacağı keyifli bir hafta sonumuz olsun :)

14 Mart 2012 Çarşamba

Love



English Home'un önünden geçerken love vitrinden bana göz kırpınca, hemen içeriye girip onu alıp yoluma öyle devam ettim. Ofisten çıkınca 50 m ileride bu mağazanın olması da benim şansım,  hergün uğramasam bile vitrinine göz atmak yetiyor :) İçeri  girincede orda çiçekli nevresimler, yumuşacık battaniyeler ile süslenmiş yatağa uzanmaktan kendimi zor alıkoyuyorum. Nasılda rahat ve şirin gözüküyor.
  Şimdilik love rafta oturuyor, ama onun için dar raflardan alıp, üstünde duvara yaslayacağım, bunun içinde bir Ikea gezisi şart :)

 


Baykuşları fazla sevmem ama bununla aşk yaşıyorum. Hatta elime alıp bu boyutlarda ama canlı olsan diye aklımdan da geçirdim. Evde pıt pıt yürüdüğünü hayal ediyorumda, çok şeker. Böyle canlanmasını istediğim bir kaç tane daha süsüm var, düşüncesi çok güzel geliyor ama gerçekleşirserse de fazla yaşamam herhalde.

12 Mart 2012 Pazartesi

İyi Haftalar Olsun


Bu sene yoğun geçen kar yağışından sonra bahara duyduğum özlem arttı.  Çiçeklerin açmasını beklemeden eve baharı getirelim dedim. Gönlüm her hafta taze çiçeklerle vazoyu doldurmayı istesede, bunu uygulamayacağımı bildiğimden şimdilik yapma çiçeklerle idare ediyorum. Gerçeğe yakın görüntüleriyle bu çiçekeleri ben çok sevdim :)



Orda mı dursa, burda mı dursa derken, evin içinde bir süre gezdirdikten sonrada yerini belirledim. baktıkça bana huzur verince, burdada yerini alsın istedim.  Bugün hem pazartesi, hemde yağmur var hava bizi sendroma sokmaya çalışsada, baharı düşünüp canlanalım, iyi haftalar .)

9 Mart 2012 Cuma

Araf



Kitabın konusunu okuyunca, bu kitabı bekletemeden okuma listesmin ilk sırasına koydum. Anlatım dili ve konusu ile, son zamanlarda okuduğum kitaplardan farklıydı. Aliede ile tanıştığım ilk birkaç sayfa da anlatım dilinden dolayı biraz sıkılsamda, Zara ile karşılaşması ile kitap akıcı bir şekilde ilerliyor.

Kitabın konusu kısaca: Çiftlik evinde tek başına yaşayan yaşlı Aliide Turu bahçesinde yaralı bir kız bulur. Önce kararsızken kızı biraz sorguladıktan sonra evine davet eder. Zara, kocası ile kavga ettiğini ondan kaçtığını söylesede, sakladığı pek çok şey vardır. Bu evde olması bir tesadüf değildir.



Estonya'da  1992 yılında başlayan kitap; anılarla 1940 - 1950 yıllarına gidiyor. Komünizm yıllarına, halkın bağımsızlık arayışlarına, acı çeken ailere tanıklık ediyoruz. Kadınların bedenlerindeki yaralar geçsede, ruhlarında açılan yaralar yıllar geçsede kapanmıyor.
 
Tavsiye edeceğim güzel bir kitap, okuyanların yorumlarınıda merak ediyorum.

7 Mart 2012 Çarşamba

Yaptıklarım, Yapamadıklarım


Örülmeyi bekleyen şalım varken,  bahsettiğim kanaviçeye başladım. Her akşam işlemeye zamanım olmadığı için yarısını ancak bitirebildim.  Bu iş gerçekten çok zevkliymiş, yeni modeller aramaya başladım bile. Bir dahakini becerebilirsem şablondan bakıp sayarak yapacağım. 

Bendeki istekler bitmiyor, ahşah boyamaya başlamak istiyorum. yapacağım şeyleri belirledim, hatta malzemelri neerden alacağımı bile buldum. Ama sıralamam sanırım yanlış, öncelikle güzel bir kurs bulmak gerekiyor.  

Bir de 2 yıl önce babannemden dikiş makinasını almıştım. Beraber bir elbise dikmiştik. Benim hiç bilgim olmadığı için kendi kendime dikişi geliştiremedim. Burda dergileri bence sadece bilenlere yönelik, çoğu terimi bile anlayamadım. Kumaşlar dergiler hazır ama dikecek kimse yok :( Kurslarında çoğu stilikstlik modelistlik üzerine, ben basit bir temel dikiş kursu aradım ama bulamadım :( babennemden ders alsam dedim ama ya benim işim uymuyor yada o evde olmuyor.

Bunları yapamamanın en önemli nedeni ise çalışıyor olmak. Haftasonları herşeye vakit ayırmak için yeterli olmuyor. Çalışmayıp evde hobileri ile zaman geçirenlere çok özeniyorum. İlkokula başlamadan önce bile çalışacağımdan mesleğimden bahseden, el işlerini sevmeyen ben 30 yaştan sonra sanırım değiştim. Yada özel sektörde geçen yıllar insanı değiştiryor.

5 Mart 2012 Pazartesi

Cennet Gibi




İnşaatı yeni bittiğinde önünden geçerken "buraya kim gelir ki?" demiştim. Sonra açıldıktan sonra tekrar önünden geçtiğimde otaparkın doluluğunu görünce "bu ne kalabalık, burda ne var ki böyle?" demiştim. Sonra ilk defa gittiğimmizde çok ucuz olduğunu gördüm. Pazar günü tekrardan gittik. Bizim gibi Avrupa yakasında oturanlar için biraz uzak olsada senede bir-iki defa gitmeye değer.

O kadar çok mağaza varki hepsine bakmadığımız halde gezmek 5 saatimizi aldı. Fiyatlar çok uygun, mesela Mango'dan aldığım 5 parça kıyafetin ilk etiket fiyatına göre toplam 355 Tl tutarken, sadece 51 TL ödedim :)) sonra sezon başından beri aradığım modeldeki bir eteği 14 TL'ye buldum.  Fiyatlar anlatmakla bitmez, gidip bir bakmanız gerek. 

Şehiriçinde de pek çok outlet avm var ama bence burası daha ucuz. Alışveriş sonrasında,lunaparkda eğlenebilir, pony clu'a geçebilir yada carting de yarışabilirsiniz. Ya da ördekleri izleyerek kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Açık alanda olduğu için, sokakda dolaşıyormuşsunuz gibi olması güzel ama yağmurda, karda gidilmez tabi :) Giderseniz yorumlarınız bekliyorum :)

İyi haftalar olsun bize :)

Bu kadar anlatıp ismini yazmamak :(   Alışveriş merkezi Kurtköy'de "Via Port"
Yorumda sorulmasa hala farkında değilim.

*Fotoğraf web sitesinden.

2 Mart 2012 Cuma

Gizli Anların Yolcusu


Haftanın en güzel gününü bir kitapla taçlandıralım. Farklı bir konuya değinince bu kitap Ayşe Kulin'in en çok konuşulan kitaplarının başında gelmeye başladı. Çoğu yazarın yazmaya yanaşmayacağı, tepki alır mıyım diye düşüneceği  bir konuda yazmasını sanırım özgüvenine borçlu. 

İki erkeğin aşkını okumak benim için bir ilkti. Şahsen insanların özgürce tercihlerini yaşamasından yanayım.   Okuduğumuz, duyduğumuz haberlere göre tercihini mecburiyetten saklayan, baskılar sonucu evlenmek zorunda kalıp gizlice ikinci bir hayat yaşayan çok fazla insan var. Böylece hem kendileri, hemde evlendikleri kişi bir yalanı yaşamaya mahkum oluyor. Herkes birbirine karşı hoşgörülü olsa bu durumlarda yaşanmaz.

İlhami'nin durumu ise biraz daha farklı, onun terichi evlendikten sonra değişiyor.  Onu anlamaya çalışsamda evli bir kadın olarak Eda'nın yerinde olmak istemem, o durumda hoşgörülü olmak oldukça zor. Kocanızın, çocuğunuzun babasının  bir başka adama aşık olduğunu öğrenmekten daha zor bir durum azdır. Kitap genel olarak iyide olsa, sonunu çok beğenmedim, arada bitirilmiş gibi. Devamını yazacak diye düşündürüyor.

Keyifli neşeli tatiller :)

29 Şubat 2012 Çarşamba

Ördüm,Örüyorum....

Daha önce el işlerine olan ilgisizliğimden heleki örgü sevmediğimden bahsetmiştim. Etrafta böyle bilinince ufacık birşey yapınca herkes şaşırıyor. Geçen sene ördüğüm battaniye  ailede hala konuşuluyor. Bende boş durmayıp örmeye devam ettim.


Bu senede yıllar önce bir heves başlatıp kenarda bekleyen atkımı bitirdim. Saç örgüsü keyifliymiş :)



Bu sene bol bol boyunluk/snood ördüm. Ördükten sonra en güzel kısmı süslemekti, küçük dantellerler, boncukla süsledim. Ama çoğunu hediye verince, kendime hiç kalmadı. Bende aşkıma ördüğüme el koydum. Ona yenisini öreceğim.


Sonra ablam bana yukarıdaki şalı başladı, hep aynı şeyi örüyormuşum biraz farklı olsunmuş. İyi hoş ama bu ör ör bitmiyor. Boyunluklar 2 günde bitiyordu, devamlı farklı renge geçiyordum. Şalı ördüm ördüm, yarısını biraz geçtim sonrada kenara kaldırdım. Kanaviçeye başladım, şal sanırım biraz bekleyecek. Halbüki ben battaniye örmüş insanım :) ama anladım ki battaniyede olsa motif motif olunca, parça parça bitirmek bana kolay geliyor. Uzun zaman alan tek parça örülen şeyler beni biraz sıkıyor. Eee şimdi baharda geliyor, bunun bitmesi sanırım seneye kalacak.