3 Kasım 2012 Cumartesi

Biraz Benden

Seyrek yazarım derken aranın bu kadar açılacağını bende düşünmemiştim. Ama herşey yazın verdiği rahatlığın suçu. İşyerinde yazma imkanım olmayınca, yaz akşamlarında  sahilde gezmek yada balkonda oturmak varken, laptopu kucağıma alıp yazmak pekde cazip gelmedi açıkçası. Sonra  sonbaharın gelmesiyle serinleyen havalarla balkondan içeri geçtik bu seferde suç benim tembelliğimdi.

Ama bakıyorum herkes sanki daha az yazmaya başlamış gibi. Bence suç twitterda, orada devamlı iletişim halinde olunca buraya daha az zaman ayırılyor. Ama uzun sohbetler için buranın tadı tabi başka.

Neler yaptın derseniz gezmeye devam ettim. Nereleri derseniz onlarda başka postun konusu olsun :)
Şimdilik kimleri gördüğümden bahsedebiliriz :)

Blogun bana kazandırdığı sevgili Selin ve Nihan ile tekrardan buluştuk.  Tamda işde yoğun geçen sezonun bitimi ve bayram tatiline günler kala, bu buluşma bana doping gibi geldi. Saatler gene çabuk geçti tadı damağımda kalan bir akşam oldu. Ve kız kıza akaşam sohbetlerinin yerini başka birşeyin tutmadığını tekrar anladım. Hele birde çoğu konuya aynı bakış açısı ile bakıyorsanız birbirinizi daha da iyi anlıyorsunuz.



En son çocukken gittiğim Ankara'ya bu kış gitmeye kesin kararlıyım. Tabi şehri görmek bahane amaç hem Nihan'ı hem de Meyra'yı görmek. Selin'inde dediği gibi ilk fırsatta bir Ankara kaçamağı yapmalı.

 Bu yazı aslında Meyra'nın bana gönderdiği hadi yaz artık mesajı ile oldu :) Canımcım inşallah devamı gelicek ben döndüm diyebiliriz. Ama bende seni twittera bekliyorum :))

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Hep Gezmeli, Evde Durmamalı :)

Uğrarım dedim ama olmadı, sanırım uzunca bir süre ayda bir yazı ile devam edeceğim :)

Neler yaptın diye sorarsanız hemen anlatmaya başlıyorum :)

Tatili yaz başında yapınca ufak kaçamaklarla idare ediyoruz. Dere, nehir, göl kenarı favori alanlarımız oldu. İllede bir su birikintisi olsun yeter:))

Fotoğraflarla biraz gezelim :))

Yıllardır görmek isteyipte bir türlü göremediğim Ağva'yı nihayet görebildim. Kahvaltısı pek güzel olmasada nehir manzarası kötü kahvaltının verdiği hoşnutsuzluğu giderdi :)



Başka bir haftasonu arkadaşlarla kahvaltıya Sapanca Kırkpınar'a gittik. En sevdiğim huzur bulduğum yerlerden biri leziz kahvaltı ile dahada unutulmaz oldu...








Bizim kahvaltı huzurlu mekandan ayrılmak istemeyince öğle saatlerini geçti. Sonrasında Akçakoca'ya balık yemeye gittik. Sapanca'da balık mı yoktu demeyin. Akçakoca'nın özelliği üniversiteyi okuduğumuz yer olması :)   Bu kadar yaklaşmışken gidelim mi teklifini geri çeviremedik.  9 yıl gidince anılarımızı tazeledik. Her sokakta başka bir anı bizi sardı,O günlere geri dönmeyi istemedik değil :))



Ve anneannemlerin köyünede gitmeden olmaz tabi.  Biraz deniz havası aldık...



Ertesi gün tercihimiz göl kenarı oldu. Daha önce demiştim bizim köyde seçenek çok :))




Ve diyete başlamadan önce bol bol böyle güzel kahvaltı sofralarında kendimden geçtim. Bu güzel tatlara kavuşmak için geri sayımdayım. Haftaya diyetim bitiyor :))



 Şimdi de biraz sizi gezelim bakalım neler kaçırmışım :))

29 Haziran 2012 Cuma

Bir Varmışım Bir Yokmuşum

Blog  ilgi ve emek istiyor ama karşılığını da çok iyi veriyor. İlk başlarda beni okuyan olurmu derken, izleyici sayısı artmaya başlıyor, sonrasında ise çoğunlukla aynı pencereden baktığınız ortak noktanız olan kişilerle yollarınız kesişmeye başlıyor.  Tıpkı  hepsi birbirinden şeker; Meyra, Selin ve Handan ile olduğu gibi :)) Meyra ile daha önce iki sefer buluşmuştuk, Ankara'dan gelişini sabırsızlıkla bekler oldum. Bu sefer hep beraber güzel bir kahvaltı ettik.  Sanki ilk defa değilde uzun zamandır tanışıyormuşuz gibiydi.  Selin ve Handan'da  yazılarındaki gibi samimi ve hayat dolular. Sohbet hiç tıkanmadan akıp gitti, saatin nasıl geçtiğini hiç anlamadım.  Yanlarından ayrılırken tekrar biraraya gelmenin hayallerini de kurmaya başladım :) İlk fırsatta, arayı açmadan yeni bir plan yapmalı :)

Ben yanıma makineyi almadan gidince, bu güzel kareyi de Selin'in sayfasından çaldım :))



Blogun hayatıma kattığı güzelliklerin aksine; farkettim de son zamanlarda her postun arasındaki zaman uzamaya başladı. Ben her seferinde bloga daha çok zaman ayıracağım derken, yapamıyorum... Sanırım blogunda biraz tatile ihtiyacı var. Mola demiyorum çünkü fırsat buldukça yazıcam ama ilgilenememenin verdiği vicdan azabından böylece kurtulmuş olurum :))  Yaz rehaveti diyelim hemen atlatmaya çalışalım :)

Sanırım bu rehavete sebeplerden biride twitter ın sunduğu kolaylık. Anlık haberleşmeler için burdayım beklerim :)

18 Haziran 2012 Pazartesi

Ben Geldim :))

Sabırsızlıkla beklediğim düğünde tatilde bitti, şehrimize geri döndük.  Evlilik törenlerinde anne babalara söz geçiremeyince yolda görsek tanımayacağımız uzak akrabalar, tanıdıklar düğünde oluyor ama sünnet düğününde karar size ait, yakın akrabalar ve sevdikleriniz ile beraber oluyorsunuz. Böyle olunca düğün bu zamana kadar en çok eğlendiğim düğün oldu rüya gibi geçti.


 Tatil ise tadımlık gibi geldi geçti, tabiki 1 hafta yetmedi. Otel Marmaris'in en güzel koylarından biri olan Çiftlik Koyu'nda. Bol virajlı yollardan gidilsede, bu güzel berrak deniz için değer :) Tabi virajlı yolu göze alamayınca sadece bi akşam Marmaris'e indik.  Bodrum, Cunda adası'ndaki gibi bir çarşı beklerken, bulduğum kapalı çarşısı beni hayal kırıklığına uğrattı. Marmaris merkezini pek sevmedim diyebilirim.



 Birdahad a koydan hiç ayrılmadık. Tatil benim için; deniz şezlong arada su kaydırağından ibaret oldu :) Koyda biz, diğer ucunda da bir kaç restaurant vardı. Haziran başında tatile gidince; ilk günler tesis oldukça sakindi. Bu sakinliğe alışınca son günler gelen gruplara düşman gözüyle bakmaya başladım :)  Malum her gelen insan sranın uzaması demek tabi :)



Çocuklu tatil ise çok zevkliydi. Mert otelin maskotu oldu. Öğle uykusuna gittiğinde bile özledik, çabuk uyansa diye sabırsızlandık :)


Tatil boyunca haftasonu kaçamağı için İstanbul'a yakın yerler düşündüm. Ve deniz alır götürür mantığı ile her pisliği denize akıtıp Marmara Denizi'ni mahfeden nesilin bol bol kulaklarını çınlattım...



Tatilde iken sanki hayat durmuş, herşey deniz güneş kumdan ibaretmiş gibi geliyor. İstanbul'daki hayat işler ne kadar uzak geliyor...
Bu kadar uzaklaşmışken; a tatil beldelerine yakın diye İzmir'e mi taşınsak diye düşündüm. Yada Bodrum'a yerleşmek nasıl olur dedim.  Sonunda gene İstanbul'da kaldım... Böyle hayellerle tatil bitti, bügün ise ofis hayatına geri döndüm.


Özlemişim buraya yazmayı sizleri okumayı, budaböyle daldan dala bir yazı oldu....

4 Haziran 2012 Pazartesi

Ben Kaçtım :))



Bu cumartesi yeğenimin sünnet mevlidü vardı. Ablamın arkadaşları sabahtan gelmiş evi girişten itibaren süslemiş. Ben gittiğimde pek iş kalmamıştı. Tabi ben yolu karıştırıp, Sultanbeyli gişelerden çıkıp geri dönmek zorunda kalmasaydım vakitlice gidebilecektim. Ama bilmediğim yollar olunca kaybolma ihtimalim biraz artıyor :(
Neyse, gelen çok oldu, herşey çok güzel geçti. Altınlar takıldıkça, hediyeler geldikçe sünnet çocuğunun keyfi de yerine geldi.
Bu cuma akşamıda sünnet düğünü var. Bizim ev Bahçeköy de, düğün karşıda Green Park Pendik Hotel'de olunca ben perşembeden izne çıkıyorum. Akşam düğünü yapıp cumartesi geceside tatil için Marmaris'e doğru yol alıyoruz.
Bu sefer yanımızda yakın arkadaşlarımız ve hep bahsettiğim Mert bebek var. Tabi o artık 2 yaşında bir ufaklık oldu. Bakalım çocuklu tatil nasıl oluyormuş test edeceğiz :))  Ben keyifli ve hareketli olacağını düşünüyorum :)
Tatil dönüşünde aldığım enerji ile ihmal ettiğim blogımuda gerekn özeni göstereceğim.  Ben bu aralarda pek yazamam şimdilik hoşçakalın :)


27 Mayıs 2012 Pazar

Meyyali'de Bir Pazar

Biz bu pazar erkenden kaltık Emirgan tarafına doğru yola koyulduk.


Sonra; bu ağaçların altında oturdukça yeşile doyum olmadığını,




Kamelyaların karşısında kalınca, birdakaki sefer daha erken gelmek gerektiğini öğrendik.



Çiçeklerin arasında, hafif esinti ile gelen kokularla  iştahamız daha da açıldı.



Suyun huzur veren sesi ile;  Meyyali'de leziz bir kahvaltı yaptık.  Börekleri, tatlılarıda ayrı bir lezzete sahipti. Burayı keşfetmemize sevindik, yakınımda gidelecek güzel bir makan daha oldu :)

Kalabalığa rağmen servisleride oldukça başarılıydı. Bu arada; fırsat sitelerinden aldığımız kahavaltı-yemek fırsatlarını son tarihe bırakmamayı, ilk alındığında kullanmak gerektiğini öğrendik.




















21 Mayıs 2012 Pazartesi

Anadolu Feneri


Hep Rumeli Feneri'ne gitmeyelim biraz değişiklik olsun istedik. Anneler gününü fırsat bilip, annelerimizle, karşıdan bize göz kırpan Anadolu Kavağı'na gittik.  Günün en güzel taraflarından biride tekne ile 10 dakika süren yolculuğumuzdu. Hava sisli olunca fotolar pek güzel çıkmadı ama çekmeye devam ettim :)



Kavağa gidince kaleye çıkmadan olmaz. Yolda deniz manzarasının yanısıra yeşilliğede doyuyorsunuz.  Mavi ve yeşil en sevdiğim ikili.  Bu ağaç ise şirinliği ile benim favorim oldu.




Yıllardır kavağa gitmiyordum,bayağı değişiklik olmuş. Kale yamacında açılmış kafelerin manzarası doyumsuz. Yukarı çıktığımızda hava yağmaya başladı ve fotoğraflar istediğim gibi olmadı. Demekki güzel fotoğraflar çekmek için tekrar gitmem gerek.



Kavağa gidipte balık yemeden, sahildeki lezzetli dondurmalardan yemeden dönmek olmaz tabi. Bol kalorili bir gün olsada kaleye tırmanış ve dönüş yolunda çoğunu yakıyorsunuz :)) Rahatlıkla yenebilir :)