28 Ekim 2010 Perşembe

Gene bir minübüs

Eşim servisle gitmeye başlayınca, bende metroya kadar araba ile gidip parkedip ordan metro ile devam etmeye karar verdim. Daha ikinci günümde  bir mibübüse denk geldim. Trafik yoğun, yağmur yağıyor heralde geçen seferki gibi para falan sayıyordu beni görmedi arka yandan hafifçe çarptı. İndim gene onunkinde birşey yok bizim yan çamurluk hafif içeri göçmüş.

Beni suçlu çıkarmaya çalışıyor, madem anlaşamıyoruz polis  çağıralım dedim. Ama onu da istemiyor. Minübüs şöförlerinin bu kadar saygılı olduğunu düşünmezdim  trafiği kitleyip bu kadar insanı bekletmeye ne gerek varmış, herkez işe gitmeye çalışıyormuş falan. Sonra tamam ben suçluyum falan deyip numarasını verdi , fotoğraf çektik ayrıldık. Eşimde hallederiz sonra beklme dedi, sonuç ne olur bilmem sonra kabul etmeyebilir ama benim onunla uğraşacak halim yoktu zaten sinirlerim bozuldu.

Bu sabah böyle kötü başladı devamı güzel geçer umarım...

27 Ekim 2010 Çarşamba

Darıca Hayvanat Bahçesi

Pazar günü  Darıca Hayvanat Bahçesi'ne gittik. Bir ara maddi imkansızlıklardan dolayı kapatılmanın eşeğindeyken;  sponsorlarında desteği ile durumlarını düzeltmişler.

Hayvanat bahçeleri konusunda hep kararsız kalmışımdır. Bir yandan öldürülme korkusu ve aç kalma derdi olmadan rahatça yaşadıklarını düşünüyorum. Bir yandan da doğada özgürce yaşamak varken, küçük alanlara mahkum olmaları haksızlıkmış gibi geliyor.

Pekçok hayvanı ilk kez gördüğüm için ben orayı çok sevdim. Mesela penguenler, bende kucağıma alıp sevme hissi uyandırdı.



Herşeyin küçüğü daha güzel, bu da tam bir şımarıktı.



Burada olmaktan en çok bu ördekler vb memnunlardır sanırım. Doğal ortamlarına en yakın yerdeler


Lamaları ve ponyleri besleyebiliyorsunuz. En çok eğlendiğim kısım bu alandı.



Timsah seven var mıdır?




Ürkütücü ama heybetli aslanlar





25 Ekim 2010 Pazartesi

Bir Cumartesi Rahmi Koç Müzesi

Uzun zamandır Rahmi Koç Müzesi'ni gezmek istiyorduk. Grupanya'da fırsat çıkınca hemen değerlendirdik. Sanırım müzeyi gezipte beğenmeyen yoktur. Sanayinin gelişimini en rahat görebileceğiniz bir yer. İlk üretilenlerle geçmişte bir yolculuğa çıkarak gelişimlerini görüyorsunuz.
Bu müze Rahmi Koç'un sosyal sorumluluk sahibi olduğunun en güzel kanıtı.  





Hala bu bilgisayarlardan kullanıyor olsak, başında şimdiki kadar vakit geçirmezdim








Minyatür koleksiyonunu çok sevimliydi





Raylı sistemte eskiden kullanılanlar daha yavaş olsada şimdikine göre daha güzeller



Günümüzde bu arabalardan kullansak maaşı benzine yatırırdık




Henry Ford'un ilk ürettiklerinden en beğendiğim de buydu


Müzede vaktin nasıl geçtiği anlaşılmıyor. Bizim gibi ayrıntılı incelemeyi seviyorsanız kapanış saatini dikkate alın.



22 Ekim 2010 Cuma

Sırça Tuzak



Nermin Bezmen ile Sır ve Aurora'nın incileri ile tanıştım. Anlatım dili, konusu ile çok beğenmiştim. Sonra Bizim Gizli Bahçemizden'i okudum. Aralarındaki aşka hayran kalıp acısını hissetmekle beraber kitabı çok sevmedim. Çünkü devamlı benzer aşk sözcükleri ile kurulu bir kitaptı.

Son olarak da Sırça Tuzak adlı kitabını okudum. Sanayi imparatoru olan Vardar Ailesi'ni anlatıyor. Amcalar, halalar ve  çocuklar ile geniş bir aile. Bu zamana kadar herşey güzel giderken,  kıskanç kendinden başka kimseyi sevemeyen kuzen Selçuk ile işler değişiyor. Holdingin başına geçmek için çevirdiği düzenler. Bununla da sınırlı kalmayıp kuzeni Berke'nin elindeki herşeyi almak için yaptıklarını okuyoruz. Berke ise ayrı bir konu ailesine düşkünlüğü ve inancı güzel ama fazla iyi kötülükleri anlayamıyor.

Nermin Bezmen'in ilk okuduğum kitaplarındaki tadı bunda da buldum. Sıkmadan çabuk ilerleyen, güzel bir kitaptı. Devamını da sabırsızlıkla bekliyorum.

Herkeze tatlı haftasonları dilerim.

20 Ekim 2010 Çarşamba

Bir Gece Sarhoşken...



Alkolun ölçüsünü kaçırınca insanlar farklılaşır. Bazısı saldırganlaşır, bazısı neşelenir, bazısı dur durak bilmeden anlatmaya başlar, bazısı sessizleşir bazısınında benim gibi uykusu gelir. En güzeli çakır keyif duruma gelmişken tadında bırakmak.

Ben alkolu fazla sevmem aramamda. Sadece  bar ortamında veya arkadaşlarla sohbet eşliğinde severim. Sınırımı bilip tadında bırakmayı tercih ediyorum.

Tabi ilk içtiğim zamanlarda bu sınır çok düşüktü 2 bira yeterli oluyordu. Lise sondayız okul bitmiş ÖSS bitmiş, bizim evde Mert bebeğin annesi ile yalnızız. Azıcık içkiden sonra olaylar değişti. Yatmaya karar verdik, mutfaktan yatak odasına gideceğiz, ama halay çekerek gitmeye çalışıyoruz. E tabi zor oluyor, ayaklarımız uymuyor flan, olmaz deyip mutfağa dönüp tekrar halay eşliğinde gitmeye çalışıyoruz. Ardakai kısacık mesafeyi 20 dakikada falan anca bitirip yatak odasına varmışızdır.

Sonra yatma faslı, ama bizim gece daha bitmedi. İnsanlar sarhoşken daha ziyade aşk şarkıları falan söyler. Sanırım bizim o aralar aşk acımız veya başka bir sıkıntımız yokmuş. Hangimiz başlıyor bilmiyorum ama İstiklal Marşı'nı söylemeye çalışıyoruz. E tabi yatarak söylenmez, yatağın üstünde hazırola geçiyoruz. Yani geçebildiğimiz kadar :) Sonra söylemeye çalışıyoruz, ama bu halaydan biraz daha zor tabi. Karıştırmadan söyleyebildiğimiz kadar söyleyip uykuya geçiyoruz.

Hala hatırladığımda çok güldüğüm bir geceydi. Çakırkeyif durumunu biraz aşınca değişik şeyler yaşanabiliyor.

18 Ekim 2010 Pazartesi

Mert ile Haftasonu



Cuma akşamından arkadaşlarımıza kalmaya gittik. Cumartesi erkekler kampa gitti. Biz de kızkıza kaldık, tabi yukarıdaki yakışıklı da bize eşlik etti. Biraz daha büyüyünce bizi eker sanırım, ama şimdilik anneye mahkum :)

Mert'den daha önce bahsetmiştim. En yakın arkadaşımın oğlu, benimde yeğenim.  4 aylık uslu bir bebek. Her zaman bu kadar uslu olmuyormuş ama beni sevdiği için sanırım hafta sonu devamlı gülücük dağıttı. Tabi bu gülücüklerde devamlı kucakta olmasının etkisi çoktur.

Ben 2,5 yaşındaki hallerine bayılırım. Ama 4 aylık bebeğin keyfide başkaymış. Onu görünce bende özendim. Eve dönünce bebek konusundaki her zamanki düşüncelerim geri geldi.

Çalışan anne olmak zor, bunu da iyi anladım. Hafta için anneanne babanne bakıyor tamam ama gece 2 saatte bir uyanıyor. Bölük pörçük bir uyku ile işe gidiyorsun akşam gene dinlenemeden devam ediyorsun. Arkadaşım her anne gibi bu durumdan şikayetçi değil, onun sevgisinin her yorgunluğu sildiğini söylüyor.

Ben rahata fazla alıştığım için bebek olayı bana zor geliyor. Bebek doğmadan önce gelecek endişeleri başlıyor. herkez gibi bende onun en iyisine sahip olmasını isterim. Bebeğim olursa çalışmak istemiyorum, bütün vaktim onunla geçsin istiyorum, bu şartlarda zor tabi. Böyle endişeler birbirini  kovalıyor.

E annelik duygusunu yaşamadan bilinemeyeceğine göre, şimdilik kesintisiz uykuya devam. Bebek sevgisini de yeğenlerimiz ile tamamlarız.

15 Ekim 2010 Cuma

Kararsız, Yağmurlu Cuma

Benim gibi kararsız biri için karar vermek zor iş.  A'yı seçsem tahmini sonuçları belirler B'yi seçsem tahmini sonuçları belirler karşılaştırmaya çalışırım. Kendimce doğru olanı seçerim.

Bazı konularda ise işin içinden çıkamıyorum. Hayatını önemli ölçüde etkliyecek konularda karar vermek zor. İleride pişman olmak var. Bir anlık geleceğe gidip sonucu görüp geri dönmek istiyorum. Böylece en doğru kararı almış olurum. Yağmurlu havaya uygun bir ruh hali içersindeyim.

Neyseki bugün Cuma, sabah uyandığımda Cuma olduğunu hatırlayıp keyfim yerine geldi. Yağmura inat düşüncelere ara verip günü bitirip hafta sonunun keyfini çıkartmak gerek.

Hepimiz için renkli bir haftasonu olsun...

12 Ekim 2010 Salı

Leyla




Bosnalı Leyla'nın acı dolu hayat öyküsüne ortak oluyoruz. Toplama kampında, askeri birliklerde yaşadığı işkenceler, tecavüzler. Leyla'ın gerçek yaşam öyküsü olduğu için okurken bile dayanmak zor. Savaşda barışda bütün  kadınların aldığı yaralar çok fazla. Vücuddaki yaralar geçsede ruhen açılan yaraların iyileşmesi çok zor. Bin Muhteşem Güneş'den sonra okurken çok üzüldüğüm ikinci kitap oldu.

11 Ekim 2010 Pazartesi

Turkuazoo


Pazar günü programına uzun zamandır gitmek istediğimiz Akvaryumu ekledik. 25.000 canlıyı görme fırsatımız oldu. Giriş bölümünde yapayda olsa güzel bir yeşillik var.

Önünden ayrılamadığımız, dakikalarca izlediğimiz canlılar vardı.


Bu şirin balık siyah beyaz renklerinden daloyı favorim oldu.




En güzel bölüm tüneli. Yandan, üst kısımdan balıkları izleyebiliyorsunuz.  Güvende olunca köpekbalığına bu kadar yakın olmak da keyifli. Ama dişleri uzaktanda korkutmuyor değil.


İsterseniz, dalış imkanınızda var. Benim için uzaktandan bakmak yeterli oldu. Ayrıntılar için www.turkuazoo.com/tr adresine bakabilirsiniz.


9 Ekim 2010 Cumartesi

Bir Cumartesi Ev Halleri

Uzun süre önce verilmiş bir sözü yerine getirmek için aşkım ailesi ile günü birlik Çanakkale'ye gitti. Ben grubumuz olduğu için İstanbul'dan ayrılamadım. Ama işde bana fazla ihtiyaç olmayınca bu günüm boşa çıktı.

Uzun zamandır evde fazla vakit geçirememiştim. Bende güü değerlendiriyim dedim. Kahvaltının ardından, buruşan biberleri fırınlayıp buzluğa atmakla işe başladım.



Sonra ufak çaplı bir temizlik, ve sonrasında yazlık - kışlık  yer değişimi yaptım.  Kaldırırken çok olan kıyafetler, iş giymeye gelince neden az olur gene bir anlam veremedim. Tabi dağınıklığın fotoğrafını çekmeye gönlüm elvermedi.

Sonra görevlerimi yerine getirmenin rahatlığı ile kahvem eşliğinde dergime göz attım. Hepsinden almak istedim. Sanırım alişveriş dergilerine fazla göz atmak zararlı. Ben yarın için bir gezi planı hazırlamaya başladım. Bugün evde kalmamı yarın ile telafi etmem gerek.



Son olarakda bloglara göz atıp sizin neler yazdığınıza bakmak içinde burdayım.

7 Ekim 2010 Perşembe

Şimdi Böyle Sonra Nasıl Olur?



Sabah eşimin hadi hadileri ile evden acelece çıktım. makyaj yapmaya fırsat kalmadı. Ofisde erken saatte olacağım için orda yaparım dedim.Görüşmem yoksa, kapatıcı, rimel kalem kullanıyorum zaten. Hergün fondoten pudra sürmek istemiyorum. Eşim metroda beni bıraktı, metroda karşıma oturan lise öğrencisi ile uykum açıldı.

Saat 7:40 ve kızımız full makyajlı. Kıyafetleri değiştirsek, ben lise öğrencisi olmak için daha uygunum. Kirpikler 2 kat boyanmış, dudakta parlatıcı, fondoten veya pudra sürülmüş. Tırnaklarda french var. Bende makyaj yok, 3 haftadır manikür yaptırmıyorum oje dahi sürmemişim. Kız okula nasıl hazırlanmış ben işe nasıl gidiyorum diye düşündürdü beni.

Sonra lise yıllarında, öğretmenler tarafından çorabım farklı renk diye, okula ait olmayan ama forma ile aynı renk lacivert başka bir kazak giydim diye, hatta bir keresinde tokam çok renkli diye aldığım ikazları düşündüm. Şimdi okul kuralları çok değişmiş yada öğrenciler çok rahat. Okula makyajla geleni hatırlamıyorum, en fazla renksiz rimel sürerdik. Sanırım okulu kırıcak diye düşündüm, okulda formalı ve makyajlı öğrencileri düşünemiyorum.

30 yaşındayım ama bizim zamanımızda diye düşünmeden edemiyorum. Saçları da boyalıydı. Ben üniversitedeyken 22 yaşımda cesaret edip boyatmıştım. Ne kadar geç işlem görürse iyidir diye düşünüyorduk. İlerde ciltleri, saçları nasıl olacak merak ediyorum.

6 Ekim 2010 Çarşamba

Kış Geldi

Havalar soğusun derken bu kadar da istememiştim. Kat kat giyiniyorum, nerdeyse kaşe kabanımı bile giyeceğim, ısınmak çok zor. Genede yazı çok seven biri olarak, bu yazın bitmesine sevindim. Nasıl bir sıcaktı öyle kendinden bıktırdı. Kışın en sevdiğim yanı sıcacık yatakta yorgana sarılıp yatmak. En kötüsü de sabahın erken saatlerinde o yataktan çıkmak.

1 haftadır devamlı hastahane de olmamdan sanırım, sağlıklı olduğum için daha çok şükreder oldum. Teyzemler, ablam, kuzenim, anenanne, dedem her gün bir aradayız. Yoğunluktan bu kadar sık görüşemiyorduk, dedem hastalığı ile hepimizi yanına topladı. Aile olmak güzel bir his.

Köyde yaşayanlara bazen özeniyorum. Eş dost akrabalar maksimum 2 sokak uzaklıkta. İstanbul'da bunu sağlamak zor. Sahip olanlarda şanslı azınlıkta.