29 Aralık 2011 Perşembe

Mutlu Mutlu Seneler Olsun....



Zamanla kaybolan bir alışkanlık da kartlar oldu. Eskiden bayramda yeni yılda arkadaşlara kart yollardım ve alırdım. Telefon, mesaj mail derken gelen kartlarda bitti, bende göndermez oldum.  Sevgili Selin'den gelen paketle bir takvim birde el yazısı ile güzel dileklerle yazılmış bir kartım oldu. Selincim sana tekrardan teşekkür ediyorum tatlım. Bunun nasıl güzel bir duygu olduğunu unutmuşum, kendime not aldım seneye bir sürü kart göndereceğim.

Takvimin ise ayrı bir anlamı var, geliri barınağa gidiyor. Hediye gönderip  sevindirirken bir yandan da sokak köpeklerini de sevindirmiş oluyorsunuz.

Ve bende son durum, anne evi güzel, rahat hoşta artık 3 hafta oldu, bu haftalar içinde sadece pazaraları evde kaldım ve ben evimi çoooook özledim. Hatta aşkımıda özledim çünkü en son pazar görüştük, mesai çıkışları sabaha karşı 3'ü bulunca bizi uyandırmasın diye eve gidiyor. Bu şartlarda beni nasıl yeniyıl sevinci sarsınki :(( biran önce Cumartesi akşamına ışınlanmak istiyorum.

Birde bu yoğun mesai döneminin bende bıraktığı acıyı, haftaya bol bol alışveriş yaparak dindirmeyi düşünüyorum. Şimdilik tek tesellim bu :)

Veee 2012'den önce sağlık, huzur, mutlluk sonrasında gönlümüzden geçen tüm dileklerin gerçekleştiği bir yıl olsun istiyorum.

Mutlu seneler :)))

26 Aralık 2011 Pazartesi

Yeşilçam'a Dair



Küçükken türk filmlerinden bazı şeyler öğrenmiştim. Mesela;  kızdan yüz bulamayan adam veya kötü kaynana, filmin baş kahramanı kıza tuzak kurarlardı. Saf koca adamla kızı anyı yatakda bulur, kızın imdat çığlıklarını duymaz, kendini aldattı diye tokat eşliğinde kızı evden kovardı.

Tv izleyen yaşlılar misali, sanki beni duyucaklarmış gibi söylenirdim, kızın haklı olduğunu nasıl görmezdi hiç anlamazdım. O zamanlar kendi kendime bir karar almıştım. Hangi konuda olursa olsun önyargılı davranmayıp karşımdakine bir açıklama şansı tanıyacaktım. Bu alışkanlığım hala devam ediyor, önce dinle sonra karar ver.

Başka filmlerde de gereksiz düşüncelere kapılırdım. Hani çocuk biyolojik anne va babasının başka bir aile olduğunu öğrenirdi ya bende mutlu bir çocuk olmama rağmen, başıma gelirse ne yaparım diye düşünürdüm. Neden bilmem, Aja Pekkan'ın annem olduğunu düşünürdüm. İlkokuldaki çocuk aklıyla onun çocuğu olmak ne havalı olurdu :)) ama annemede kıyamazdım çok zor bir durumda kalıyordum. neyseki başıma öyle bir durum gelmedide seçim yapmak zorunda kalmadım.

En keyifli olanlar ise Gülşen Bubikoğlu ve Tarık Akan'ın beraber oynadığı filmlerdi. O dönemde düzleştiriciler olmadığı, saçlar kırılmasın diye föne fazla izin verilmediği için kabaran ve gür saçlarla gezmek zorundaydım. Birde tulumları ve desenli uzun elbiselere bayılırdım. Güzel saçları ve güzel elbiseleriyle Gülşen Bubikoğlu'nu izlemek çok keyifli gelirdi.

En komik kısım ise, öpüşme sahneleriydi. Onların öpüşmediklerini kamera hilesi ile öyle gösterildiğini söylemişlerdi. Uzun yıllar inandım, şimdiki çocuklara bunu söylesen inanmazlar bizler çabuk kanıyorduk.

Dün izlediğim eski bir filmde bunlar aklıma geldi, çocukluk güzel şey, farklı  ama masum bir bakış açısı kazandırıyor.

Yılın son haftası güzel geçsin, bu yılıda güzel hatırlayalım.

21 Aralık 2011 Çarşamba

Kahve & Çay



Yemek sonrası filtre kahve içmeyi tercih ederken annem yavaş yavaş beni değiştirmeye başladı. Her akşam bir demlik çay içmeye başladım, artık o yapmasa aaaa çay yok mu moduna geçtim. Birde illaki ince belli bardakta hadi fincanda olabilir ama mutlaka cam olmalı içi gözükmeli. Çok güzel desen ve renklerde porselen fincan takımlarını görünce bayılıyorum ama biliyorum ki alsam öylece durucaklar. Filtre kahveyide büyük kupalarda içmeyi seviyorum cam bardakda içme düşüncesi bile kötü.
Son derece uyumlu biri olmama rağmen böyle takıntılarımda mevcut, ama ben tek değilim dimi  :))
Özümüde kaybetmedim hergün ayılmak için kahvem bana yardım ediyor.

19 Aralık 2011 Pazartesi

Bu Aralar...


Yeniyıl için süslenmiş avmleri çam ağaçlarını gördükçe eve gidip çam ağacını süsleme isteğim artmıştı. Ama içimden bir seste aman bu sene hiç çıkarmasam mı derken sebebi belli oldu. Geçen pazartesiden beri aşkım yıl sonu yoğunluğu nedeni ile işten eve ancak gece 1'de gelebiliyor. Bende evde yalnız kalmaktansa annemde kalıyorum. Geçen hafta sadece 2 gece evimde kalabildim. Ay sonuna kadar bu durum devam edecek. Süslesemde zaten göremeyecekmişim.

Bana bu aralar bayram dönemi gibi geliyor devamlı annemle akrabalarla biraradayım. İşin en güzel kısmı akşam hazır sofraya gitmek, el üstünde tutulmak ve sabah biraz daha geç uyanmak. evimi özlesemde bu bekar hayatının rahatlığına alışmamak zor.

Yani bu yıl bende yeni yıl ruhu yok, belki o ruhu seneye yakalarım.  Aksine yılın bu son haftaları benim rutin düzenimi bozdu diyebiliriz. O yüzden hemencik şu günler geçsin 1 Ocak itibarı ile normal düzenimize dönelim istiyorum. Tabi annem bu duruma alışıp beni evime geri gönderir mi bilmiyorum :)

15 Aralık 2011 Perşembe

Tavşanlı Kız


Küçük bir kız iken çoğu coçuk gibi genç kızların yanında dolaşmaya bayılırdım. Saçaları ne kadar uzun ojeleri ne kadar renkliyse daha çok ilgimi çekerlerdi. Saçlarımı taratmamakta ısrarlı olan ben onlara usluca taratabilirdim. Yazlıktaki bir abla ise diğerlerinden daha özeldi. Bir tavşanı vardı, her gün tavşanı alıp sitenin bahçesinde gezdirirdi. İsmi tavşanlı kız idi. O bahçeye çıkınca tavşanı sevmek için biz çocuklarda hemen etrafında toplanırdık. Büyüyünce benimde tavşanım olacak derdim ama büyüdükten sonra kemirgenliklerinden dolayı evde beraber yaşamayı hiç düşünmedim. Şimdilik bölye açık alanda sevmek daha keyifli.

Birde küçükken herkes kedi, köpek, civciv vb isterken babama  alalım diye yalvardığım şey bir maymundu. Çocuk dünyamda ne hayaller kurardım, küçük bir maymun olucak devamlı boynumda sarılı bir halde dolaşacaktık.  Ama babam hayallerimi gerçekleştirmedi, gerçi yerinde olsam bende böyle bir hayali gerçekleştirmezdim :)) Sonuçta ikiside olmadı şimdi evde bir köpeğimle yaşıyoruz :)

12 Aralık 2011 Pazartesi

Haftasonu

Çocukken beraber oynadığımız arkadaşlar bazen dolaylı oldan akraba sayıldıklarımızla bile zamanla görüşemez hale geliyoruz. Böyle bir arkadaşla   yıllar sonra kuzenimin nişanı sayesinde karşılaştık. Eşler de anlaşınca gecikmelide olsa bu haftasonu  onlar ve gelinimizle bizde toplandık.

 Yemeğe ilk defa davet ettiğim kişilerde biraz tedirgin oluyorum. Baharatlı sever mi, acı kullanmıyım derken birde eşi İtalyan olunca ya sevmezse diye daha tedirgin oldum. Ama neyseki herşeyi beğendiler ve gecemizde güzel geçti. Birde 8 kişilik yemek hazırlıyıp 5 kişi kalınca 2 gündür artan yemekler ile idare ediyoruz.

Masayı hazırladıktan sonra fotoğraf çekecek zaman kalmayınca fotoğrafta ekleyemiyorum. Fotolar hep yemek esnasında masa bozulmuşken :)

En önemli kısımda, mutfakta yardım eden bir eş bulunmaz nimet böylece işler yarı yarıya azalıyor. Birde hafta sonu güzel geçince işe gelmek dahada zor geliyor. Keyifli saatler sonrası ev hanımı olma isteğim artıyor.  O zaman, herkese güzel ve çabuk geçen bir hafta diliyorum.

9 Aralık 2011 Cuma

Bir Ajan, Bir Dedektif ve Bir Doktor




 Bu aralar devamlı dizi izliyorum. Tabi uzun süren yayın akışı nedeni ile doldurmak için saatlerce boş bakışmaların olduğu diziler değil. Yerlilerden sadece Leyla ile Mecnun birde denk gelirsem Muhteşem Yüzyıl'ı takip ediyorum.
Benim gibi yerli dizilerden sıkıldıysanız tavsiye edeceğim bir kaç yabancı dizi var.

Son dönemdeki favorim Nikita. Konusu ise; hükümet tarafından finanse edilen fakat varlığına dair bir belge olmayan "Bölüm" adında bir kuruluş var. Hapishanede ailesiz olan insanları kayıtlarda öldü olarak göstererek gizli bir yerde ajan olarak yetiştiriyorlar sonrasında suikastlar düzenleniyor. Ülkesini korumak için adam öldürdüğünü düşünen Nikita, zamanla bazı yanlışları görerek kaçıyor. Şimdi tek amacı Bölüm'ü yok etmek. Çok güzel sürükleyici bir dizi, bu aralar benim favorim.

Unforgettable; Dedektif Carrie otobiyografik bir hafızaya sahiptir, gördüğü hiçbirşeyi unutmaz. Onun bu özelliği cinayetleri çözmede çok yardımcı olur. Yıllar önce yaşanmış bir güne dair herşeyi hatırlasada, çocukken öldürülen ablasının cinayetine dair hatırladıkları eksiktir. Cinayetleri çözerken bir yandanda ablasının cinayeti için araştırmalarına devam eder.

Bir diğeri Body Of Proof; Beyin cerrahı olan Dr Megan bir kaza sonucu elinde kalan uyuşukluk nedeni ile uzmanlık alanını değiştirerek adli tıp uzmanı olarak devam eder. Ölüm nedenlerini bulmaya çalışırken bir yandan da özel hayatınıdaki sorunları düzeltmeye çalışır.

İzlediklerim arasında şimdilik öne çıkan diziler bunlar. Yeni keşfettiklerimi ara sıra paylaşırım. Tavsiyelerimize açığım :)

Ve bugün Cuma , keyifli güneşli bir haftasonumuz olsun :)

6 Aralık 2011 Salı

Beypazarı

Kuzenimi ziyaret etttikten sonra, vakit kalınca Beypazarı'nı gezmeye gittik. Eski medeniyetlere ev sahipliği yapmış bu şirin ilçeyi ben çok beğendim :)  Tek sorun güneşli olmasına reğmen soğuk havaydı. Istanbul'daki havaya pek benzemiyor ısıran soğuk dedikleri bu olsa gerek.

Konaklara hayranım, etrafta bol bol görme şansınız oluyor.


Küçük bir çarşısı var. Bakırlar, dertsiz denilen desen desen leke tutmayan masa örtüleri, panço modeli şallar ve gümüşler ilk göze çarpanlar





Cafe restaurant haline çevrilmiş konaklar var ama yengem daha öncesinden deneyimli olduğu için sayesinde muhteşem bir dolma yedik. Çarşı içindeki Halise Teyze'nin yerine uğrayıp mutlaka dolmasından yemelisiniz. Ev vapımı baklava, salça, erişte vb şeyler satılıyor. İçerde sadece küçük bir masa var. Orda yemek isterseniz kürdanla dolma baklava yiyebiliyorsunuz. Dolmasını deneyip hemen paketletebilirsiniz. Bu yaşıma kadar yediğim en müthiş dolma idi. Uğramışken beypazarı kurusu almayı da ihmal etmeyin :)






2 Aralık 2011 Cuma

Uyusak



Sabah uyanıpta, günlerden Cuma olduğunu farketmenin mutluluğu paha biçilemez. Bir üst düzey mutluluk günlerden Cumartesi olduğunu farketmek. Erken saatte işe giderken, sabah yürüyüşüne yada koşuya çıkanları görünce şaşmamak ne mümkün. Spor dediğin bence 9'dan önce yapılmaz. O sıcacık yatağa büyük haksızlık.

Evet çok uykum var, bu yazı özlem duyduğum sabah uykusuna ithafen yazıldı. Özellikle kışın erken kalkmak, çok zor, fazla değil sadece 9'a kadar uyumak istiyorum. Bütün işyerleri 10'da açılsa ne güzel olur :))

Bugün Cuma gün çabuk geçer,keyifli haftasonlarımız olsun :))

30 Kasım 2011 Çarşamba

Mini Gezi

Beni tanıyıpta amcamı ve teyzemi ne kadar çok sevdiğimi bilmeyen yoktur. İkinci bir baba ve anne olmuşlardır. Çocukluk yıllarımdan itibaren haftasonlarının çoğunu ya teyzemde ya amcamda geçirirdik. Tabi burada iyi ve özel  bir enişte ve yengeye sahip olmamızın etkiside büyüktü :))


Evlendikten sonra beraber kalma şansımız pek olmadı. Ama bu haftasonu askerdeki kuzenimi ziyarete gideceğiz. Yengem şuan orda bizde cuma akşamı amcam, ablam ve ikiz kuzenlerimle yola çıkıyoruz. Pazara kadar beraber olacağız. Tıpkı eski günlerdeki gibi :))


Bu mini tatilin tek bir kötü yanı var. 8 yıllık evlilik boyunca aşkımla hiç ayrı şehirlerde olmadık. Maksimum ayrılığımız, bir grubumun organizasyonu için 4 gece otelde kalmamdı. İlk uzun mesafeli ayrılık olacak, ben çok özlerim onu. Ben Ankara Polatlı'da aşkım İstanbul'da. Neyseki sadece 2 günlük bir ayrılık :)

23 Kasım 2011 Çarşamba

Asker Kuzenler



Yazın amcamın oğlu mezun olunca tecil ettirmeden askere gitmeye karar verdi. Abim ve benden büyük kuzenim olmadığı için aileden askere gönderdiğimiz ilk kişi oldu. Haliyle tuhaf bir duygu belirdi. Ama Ankara Polatlı'da askerlik yaptığı için rahatız. Sadece özlem var.

Bu akşamda teyzemin oğlu askere gidiyor. Hiç asker yolu beklememişken 2 askeri bekleyeceğim :) Bu kuzenim  acemiliğinde Manisa ulaştırmada olacak, zırhlı araç kullanacakmış. Acemilik sonrasında çoğunlukla güney doğuya gönderdikleri için biraz tedirginlik ve korkuda var. Hakkında hayırlısı olur inşallah.  Bu akşam uğurlamaya gideceğiz,onu fazla hüzünlendirmemeli, teyzemi teselli etmeli. Tek çocuk olduğu için yokluğu evde büyük bir boşluk yaratacak. Aramızda 7 yaş olsada onlar benim gözümde  küçükler :) Bebekliğini hatırladıklarımız gözümüzde büyüyemiyor.

17 Kasım 2011 Perşembe

Birinde Sallan, Diğerinden Atla


Küçükken bu ağaç ne kadar büyük gözükürdü. Dallarındaki elmaya uzanmak için  ağaca tırmandığımız günleri hatırladım. Biz büyüdükçe, o yana doğru yatıp küçülmüş gibi. Ne çok anı var :)  arkadaşlarla dalllarında oturup sohbet ederdik,  en kalın dala asılıp sallanırdık, sonra gölgesine örtümüzü serip piknik yapardık.

Çoçukluğumu düşününce keyifli gelen anılarımdan biride bahçenin sonundaki evde yaşanmıştır. İnşaatı devam eden evin önünde kum tepesi vardı, ikinci katına çıkıp  balkondan o kuma atlardık. O kısacık süren atlama esnasındaki korku ve heyecan ne güzeldi.  Şimdi bir lunaparka gittiğimde kamikaze vb görünce dayanamam binerim, sonra dışardan bakınca nasıl bindim ya bir vida yerinden oynasa, falan diye korkarım. Çocukken o korku yok tabi, atla, yukarı çık tekrar atla, saatler böyle geçerdi. İnşaatın çabuk bitmesi üzücü olmuştu. Atlarken başıma birşey gelmedi ama bahçesinde koşarken bastığım paslı bir çivi yüzünden bayağı acı çekmiştim.

Yani  doğru söylemişler "inşaat alanına girmek tehlikelidir"

14 Kasım 2011 Pazartesi

Bir Bana, Bir Ona


Havalar soğuyunca evde oturmak biraz daha cazip geliyor. Evde oluncada elde oyalanacak birşey gerekiyor. Örgüyü fazla bilmediğim için kolaya kaçıp atkı ve snood örmek iyi geliyor. Birde geçen sene ablamın öğrettiği motifle bir battaniye örmüştüm. Gene yeni bir motif öğrenmek gerek. Örgü rahatlatıyor derler ya doğruymuş. Akşam eline alıp örmeye başlayınca iyi geliyor.

Birde iki kutum var, içinde keçeler, renk renk kurdelelar, danteller var. Geçen gün kutuyu elime alıp karıştırmaya başlayınca, ne yapsam derken bu iki taç çıktı ortaya. Siyahlı olan bana, beyaz olan güzel yeğenime. Bu aralar ofisde çalışmak yerine el becerimi geliştirecek kurslara gitme isteğim var.

Ama madem ofisteyiz şimdilik çalışmak gerek, güzel haberler alacağımız bir hafta olsun :)

11 Kasım 2011 Cuma

Bir Kedi ve Ben

14 - 15 yaşlarındayken bir sabah okula gitmek için evden çıktım. Apartmanın kapısını açacakken kapı önünde bir kedi görünce apartmanda mahsur kaldım :) Hemen babanneme seslendim, 5. kattan yoldan geçen bir adama seslendi "yavrum çocuk okula gidecek, kediden korkuyor kapıdaki kediyi alır mısın?" dedi. yardımsever adam kediyi alıp kapıdan çıkan beni görünce gülmeye başladı. Korkuyor deyince hayalinde küçük bir kız vardı sanırım :)

Ve bu sabah yaş 31 ofise gelirken, apartmanın önünde gene bir kedi var. Bu sefer daha cesurum kendim göndermeye çalışıyorum ama kedi etrafımda döndükçe, korkum ağır basmaya başlıyor. Gene yoldan geçen bir adamcağız kediyi alıyorda ben sağ salim apartmana girebiliyorum.

Benim böyle kedi maceralarım çoktur. Açık alanda otururken kedi kollamaktan yorgun düşerim. En sevmediğim kısımda "kedi seni yemez" lafıdır. Hayvanları sevmek kadar onlardan korkanlara da anlayış göstermek gerek.  Evde bir köpeğimiz olduktan sonra korkum biraz azaldı. Artık kedi görünce kaldırım değiştirmiyorum :) Ama köpekten de korkanlar olduğu için dışarıda tasmasız gezdirmiyoruz.  Yanından geçerken çeker misiniz diyenlere birşey yapmaz demiyoruz. Karşılıklı anlayışlı olmak gerek.

Ve bugün Cuma, neşeli güzel bir haftasonumuz olsun :))

31 Ekim 2011 Pazartesi

Çikolatalı Muffin



Evet ikinci denemede muffinlerim biraz daha kabardı :)) İkea'dan kağıt kalıpları da aldıktan sonra, görünümler daha bir sevimli oldu.  Pişirken çukulataların eve yaydığı koku müthiş iştah açıcı. Bu seferki tarif buradan. Evde olduğum zamanlar mikserle bütünleşmiş bir haldeyim, sanırım geçen sene keksiz geçen kışın acısı bu yıl bol kalorilerle çıkacak :)) Dün abartıp iki ayrı muffin yaptım. Evde kalan çukulatalı lokumları ince ince kesip muffine katınca oda ayrı bir lezzet oldu.

Güzel haberlerle dolu bir haftamız olsun :)

20 Ekim 2011 Perşembe

Yas

Böyle durumlarda dilim dolanır.  Sözcükler boğazımda takılı kalır. Çok büyük bir acı...
Sevgili Chilek'e katılıyorum.   "Pazartesiye kadar post yayımlamıyorum". Başımız sağolsun.


16 Ekim 2011 Pazar

Kek Bahane

Bu aralar alışveriş merakım, kıyafete ek olarak mutfak malzemeleri üzerinde. Bu pasta / kek tabağnı da görünce hemen aldım. Denemek için  ilk seçenek; en sevdiğim tariflerden biri olan havuçlu tarçınlı kek oldu.


Tarif teyzeme ait, yumuşacık bir kek.
* 3 yumurta
* 2 su bardağı şeker
* 1 su bardağının yarısı sıvıyağ yarısı su
* 1-2 çay kaşığı tarçın
* 1 paket kabartma tozu
* 1su bardağı havuç
* Aldığı kadar un
* Dövülmüş ceviz

Yapılışı ise malum bildiğimiz gibi. Sonuçta çok lezzetli bir kek oluyor. Ama eve gelince farkedip belki olur dediğim gibi olmuyor ve kapak bombeli olmayınca keki kapayamıyor :(  Mecburen sadece serviste kullanabiliyorum.



İyi haftalar :)

14 Ekim 2011 Cuma

Güneş Orda...


Güneş biryerlere saklansada, hafiften varlığını gösterse yeter, orda olduğunu bilirsin. Birde bazıları vardır senin pırıl pırıl parlayan güneşini bile yok ederler. Gözleri sadece kötü şeyleri görür, iyiyi görmeye tahammülleri yoktur. Mesela aldığın 2 kiloyu sen farketmeden onlar görür. Ama verdiğin 2 kiloyu görmezler. En büyük yetenekleri senin sinirlendiğin şeyleri keşfetmeleri ve bunu kullanmalarıdır. Birde bunu kurnazca yapıyorsa, birine dert yansanda anlamazlar sen kötü niyetli olursun. Başetmek zor, onun gibi olabilmek dahada zor. Tek çare hayatımızdan olabildiğince uzak tutmak, hatta göndermek.
Bu sonbaharda yazlık - kışlık değiştirirken böylesi fazlalıklarıda aradan çıkartalım, ne dersiniz?

Güzel, mutlu, neşeli haftasonlarımız olsun  :))

12 Ekim 2011 Çarşamba

Buhumiss



Bu şirin şeyi görünce, işe yaramasada sehpamda hoş durur diyerek hemen aldım. Eve gelince de denedim. Üst kısımdaki buhardanlığına sıvı haldeki buharmissi döküp, alt kısımda da  tealight  yaktım. Kısa bir süre içinde oda mis gibi kokmaya başladı. Yaydığı koku tealightların yanarken verdiğinden çok daha fazla.
Benimde odam güzel koksun derseniz Cevahir Avm'de sinema tarafındaki merdivene bitişik mum satan tezgahta bulabilirsiniz.  1. veya 2. kat olması gerek :)

10 Ekim 2011 Pazartesi

Yol Nereye Giderse

Cumartesi günü, yazdan kalma güzel havayı görünce ne yapsak diye düşünürken, kayınvaldemden "balık yemeğe gidelim mi?" diye telefon alınca bizim istikamet Rumeli Feneri olarak belirlendi.




Bol oksijen alarak ağaçlar arasında güzel yollardan geçtik.



Herzamanki restauranta yemeğimizi yedikten sonra, Boğaz'ın Karadeniz ile birleştiği manzaraya doğru çayımızı içtik.


Arada gözlerimiz renklere takıldı.


Bu kadar yemek yedikten sonra biraz yürüyüp eritelim diyerek kaleye doğru yol aldık.



Bu kadar gezmek yetmez diyerek Garipçe Köyü'ne uğradık. Birdahaki sefere yemeğimizi bu kumsalda yemeliyiz diye düşünceye daldık.


Madem yemek yiyemiyoruz  ozaman bizde taze ev ürünlerinden ve meyvelerden alalım dedik.



Bu günlük bu kadar temiz hava yeter diyerek e hadi eve dönelim dedik.  Dönüş yolunda son bir kare ile günü bitirdik.



7 Ekim 2011 Cuma

Benimde Torpilim Var :)

Bir kitap okudum hayata bakış açım değişti diyebilmeyi isterim. Öyle bir kitap buldum. Benim inandığım sözler vardır; iyi düşün iyi olsun, birşeyi çok istersen olur, eksik dua etme gibi. Yürekten istediğim şeylerin gerçekleştiği çok oldu, o yüzden inancım yüksek, istemeye devam. İşte şimdi okuduğum "Evrenden Torpilim Var" da bana göre bunları özetliyor. Bana çok iyi geldi kitap, benim için bir ilk, iki haftayı geçti ve ben kitabı bitirmedim.  Okadar yavaş okuyorum ki, sebebi bitmesin istiyorum. Kitap sayesinde kendimi enerjimi hep yüksek tutmaya, kötü şeyleri bile iyi tarafından görmeye motive ediyorum. Bazen enerjim düşüyor bazı olaylarda umutsuzluğa kapılıyor gibiyken, kitaptan birkaç sayfa okumak iyi geliyor. 

Enerjimizi yüksek tutmalıyızki positive enerjiyi kendimize çekelim. Enerjiniz düşükse gün içersinde sıkıntılı olaylar yaşamanız kaçınılmaz. O yüzden herşeyi iyi tarafından görmeye çalışıp kendimizi sıkıntılardan uzak tutarak muylu oluyoruz :))

Birde akşam hangi enerji ile yatarsak sabah öyle kalkarmışız. Bu akşam kendimizi yüksek enerjiye getirip uykuya öyle geçelimki, haftasonuna güzel bir enerji ile başlayalım :)

4 Ekim 2011 Salı

Alışkanlık


Bir gece dedem ablam ve beni alıp köyde göl kenarına gezmeye götürmüştü. 8-9 yaşlarındaydım, göl kenarındaki evleri görünce (özelliklede havuzlarını) bayılmıştık. Bu arsada bizim deyince dede buraya ev yapsana diye tutturmuştuk. Hayalimizde bahçede havuzu olan bir ev vardı ama göl manzarası ile yetinerek dedem evi yaptırdı. Köydeki eve mesafeside 8-10 km dir, sanki fikirlerimi sorulmuş gibi  "bu kadar yakın iki ev olurmu diye" konuşanlar çok olmuştu.  Her zaman bu evi torunlarım için yaptırdım der. Bir yazın tamamını orda geçirmiştik, sonraki seneler sıksık gittik. Köye gelen misafirleri hep burda ağırladık. Çocukluk yılları,genç kızlık yılları hep burada geçti.

Hayalimde bu evin bahçesinde bekarlığa veda gecesi düzenlemek vardı, ama misafirler için geliş gidiş zor olur diye yapamadık. Yıllar geçip, bizim köye gidişlerimiz azalınca, dedeminde artık iki evin bakımıyla uğraşacak hali kalmayınca geçen sene evi sattı. Buradaki yazımdaki gölün manzarasına sahip ev. O gün evi görünce geçmişe gittim. Satılma kararını haklı bulsamda ayrılmak üzüyor insanı. Hele benim gibi hatırası var diye küçük bir kağıt parçasını bile atmaya kıyamayan biri için oldukça zor.

29 Eylül 2011 Perşembe

Meyra ile Bir Pazar

Bu ay bloggerlarla tanışma ayı diyebiliriz. Bu pazar günüde severek takip ettiğim Meyra ile buluştuk.  Bloglar sayesinde birbirimizin hayatına okadar yakınizki tanışmaya değilde devamlı görüştüğüm bir arkadaşımla buluşmaya gidiyormuşum gibi bir his vardı. Görüşüncede yanılmadığımı anladım, Meyracığım; yazılarında kendini yansıttığı gibi samimi, neşeli ve sıcacık bir gülümsemeye sahip. Mail ve telefonla haberleşiyorduk ama  yüzyüze görüşmek bir başka güzel. Ben çok çok sevdim onu :) Konuşacak daha çok şey varken zaman çabuk geçti, birdahaki sefere eşleride dahil edip güzel bir akşam programı yapmalı :)

Bana böyle güzel bir arkadaş kazandırdığı için blog alemini dahada çok sevdim :)) ve kendisininde izniyle Meyra'nın fotosu ilk defa burada :))




Son günlerdeki yoğunluğumdan elim boş gittiğim için ben mahçupken, sevgili Meyra'dan kendi gibi zarif hediyeler aldım. Buzdolabımı süsleyen anlamlı yazısı ile hoş bir magnet ve evde arabada dinlenmek üzere ben nereye oda yanımda gelecek güzel bir cd :)


28 Eylül 2011 Çarşamba

Havalar Soğurken


Yaz çoçuğu olan ben; ilk defa geçen seneden itibaeren yazın bitmesine üzülmedim. Sıcaklar bunaltırken anladımki ben en çok baharları seviyorum, gerçi onlarıda pek yaşıyamıyoruz direk yaza veya kışa dönüyor hava :(  Bahçe, balkon keyifleri, deniz güneş ile yaz çok güzel. İlk başta heyecanla gelmesini bekliyorum, ama Ağustos sonlarına doğru özlem başlıyor. Çünkü herkes biryerlere dağılmış oluyor. Yazlığa gidenler, tatil programlarından görüşmeyi denk getiremediğimiz arkadaşlar vb. Ben istiyorumki bütün sevdiklerim yakınımda olsun, her hafta görüşemesekde aklımda düştüğü anda yanlarına gidebileym.

Havalar biraz serinlemeye başlayınca hemen yorganı çıkardım, ona sarılarak uyumayıda özlemişim. Sonra battaniye altına girip kahve eşliğinde film izlemek, dışarda hafif bir yağmur. Güzel bir film karesi gibi  :) Annenannemim ağaçtan toplayıp kuruttuğu ıhlamur var, onu içmek içinde sabırsızım. Sıcak havada içmek yakışmazmış gibi geliyor.

Ve yazın kaybedilen düzen, kışla beraber geri geliyor.Sporu ertelemem ve yaz boyu alınan +2 kiloda spor salonuna dönüşle geri gidecek umarım. Kendimi biliyorum Ocak ile beraber yazı özlemeye başlayacağım ama şimdilik bende sadece kış özlemi var.

*Foto için kaynak ofis bilgisayarı. Oraya nerden kaydedilmiş bende bilmiyorum :)

26 Eylül 2011 Pazartesi

Cafe noHut Muffini


Eşimin diyetinden dolayı bizim mutfakda uzun zamandır kek, kurabiye vb pişmiyordu. Cumartesi günü yeğenlerimin doğumgünü olunca bende teyze olarak çukulata damlalı kek ve zencefilli-tarçınlı kurabiye yaptım.  Mis gibi kokunun evi sarmasını özlemişim, pazar günüde güzel bir günün sonunda eve dönünce canım gene birşeyler yapmak istedi. Daha önce Cafe noHut'un yayınladığı muffin tarifini almıştım, ilk muffin denemem bu tariften olsun dedim.

Şimdi tarif için sevgili Cafe noHUt'un sayfasına bakınca ordaki güzel görüntü ile benimkini kıyaslamayalım lütfen :) Benimkiler önce kabarmışken sonra sönsede tadı müthişti. Ben tarife ek olarak birde yaban mersini ekledim. İkinci denemede eminim tadı gibi görüntüsüde güzel olacak :) Eminim çünkü haftasonu yaptıklarım hem görüntüsüyle hem tadıyla çok övgü aldı. Birde artık güzel renkli muffin kağıt kalıplarından almam için bir bahanem var :)

Bol kalorili günler devam edecek sanırım, bu aralar canım devamlı birşeyleri çırpıp pişirmek istiyor :)
Herzamanki gibi bu haftanın güzel ama süratli geçip Cuma'ya kavuşmayı diliyorum. İyi haftalar :)

20 Eylül 2011 Salı

Süper Babaannem

Ben büyümekten en çokda babannem yüzünden korkardım. Büyüyünce onun gibi pek çok konuda yetenekli olmam herşeyi bilmem gerekir zannediyordum ve bu kadar çok şeyi öğrenecek olmak beni korkutuyordu. Aslında korkularım boşunaymış, büyüdükçe onun ender rastlanan bir insan olduğunu gördüm.

Şimdi bakalım ben ne öğrenmişim, ve öğrenememişim.

Dikiş konusunda çok yetenekliydi. Gelinlik, nişanlık bile dikebiliyordu, hatta dikmekle kalmayıp modelinide kendi çizerdi. O zamanlar bir moda evi açsaydı kesin bir numara olurdu. Çocukken bize çok güzel şeyler dikerdi ama biz kıymet anlayacak yaşa geldiğimizde o dikmeyi bıraktı.

Örgüsü müthiştir, elde örüldüğü hiç anlaşılmaz. Okul boyunca resimlerimi hep o çizmişti.

Müthiş bir sesi var, o dönemlerde gittikleri gece kluplerinden tanıdıkları ünlü arkadaşları varmış. Plak doldurması için çok fazla teklif almış ama dini inançlarından dolayı kabul etmemiş. O ses bende olsaydı dediğim çok oldu.

Yeniliklere bayılır, devamlı takipte olurdu. 25 yıl önsesinde bizim evde amerikan servisler kullanılırdı. Sonra elektrikli ekmek dilimleyicimiz dahi vardı. Ondan sebep bıçakla ekmek kesmeyi çok geç öğrendim.

Kalorifer kazanında bir sorun, tesisatda problem mi var, ustalara nasıl yapacaklarına dair direktif verirdi. Dedemden dolayı siyasetle iç içeydi, politika ile ilgili bildiği ve konuştuğu çok şey olurdu. Futbol konusunda da bilgiliydi ofsaytın ne demek olduğunu ondan öğrenmiştim.

Zeytin yağlıları, kurduğu sofralar ile meşhurdur. Sonra küçük odamızın bir duvarı kütüphaneydi. Kitap okuma alışkanlığımı özelliklede tarihe merakım ondan bana geçmiş. Gözü onu zorlasada hala kitap okumaya devam ediyor.

Okey, tavla ve konken, çanak vb. kağıt oyunlarını bize öğretmişti. İlerde oynamasanızda bir ortamda lazım olur bilmiyorum demek zorunda kalmayın derdi.

40 yaşında başartüsü takmaya başlamış. Davetlerde herzaman şık broşlu boneler takardı. O kadar güzel ve farklı takardıki, o zamanlar pek yaygın da olmadığı için görenler çok şaşırırdı.

Görgü kurallarına çok dikkat ederdi. Küçük yaştan itibaren başkalarıyla sizli, bizli konuştururmaya alıştırmıltı. Bundan sebep sokakta oyun oynamamıza 7 yaşdan sonra izin vermedi. Hanımefendi kızlar sokakta oynamazmış, bu huyu kötüydü :(

 Bende de var olanlar : kitap okuma alışkanlığı, oyunlar, birde güzel yemek yaptığımı söylüyorlar. Dikiş yok, örgü çok az,  ses berbat, resim çizimi sıfır, bir çivi bile çakamam,  politika ve futbola hiç girmiyorum.
 Demekki çok şeyde yetenekli olmadan da yaşanabiliniyormuş. Ama yeteneklerinden en az biri bana geçseymiş kendimi daha iyi hissederdim.
 
Tamam doğal yetenekler yok ama bazı şeyleri öğrenebilirmişim. Zamanında kızım paça yapmayı öğretiyim dediğinde burun kıvırmasaydım keşke. Şimdi dikiş öğrenmek için kurs arıyor olmazdım.      2 sene önce akıllanmaya başladım, zincir çekmeyi, ilmek atmayı, çiçek yapmayı göstermesini istedim. Şimdi her gördüğümde bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. 

15 Eylül 2011 Perşembe

Ve Buluştuk :))

Ortak bir müsait gün bulana kadar çok uğraştık, ama nihayetinde aylar aylar sonrasında   BaharNesli ve Hande ile buluşabildik.  Bloglardan ve twitterdan birbirimizin hayatına dahil olduğumuz için pekde yabancılık çekmedik diyebilirim. Tabi birde Bahar'ın bahsettiği gibi bir tanışıklık durumumuzda vardı. Zamanın nasıl geçtiği farketmediğimiz güzel bir geceydi. Tabi  güzel kızlarını göremediğim için bir eksiklik vardı diyebilirim.  Bloglardan yemek taraifleri, tavsiye mekanlar, yararlı bilgilerin yanı sıra arkadaşda edinebilmek güzel :)

Aramızda fotoraf makinası getiren sadece Bahar'dı. Bu güzel kolajıda hazırlamış, bende ondan çaldım :))



Buda Bahar'ın objektifinden ben :)) Teşekkürler Baharcım :))



Sevgili Seda'da kısa süreliğine bize eşlik etti. Onunla bir tanışıklığımız olmamasına rağmen yazılarını takipte olduğumdan onuda yakından tanıyormuş gibi hissettim :)

9 Eylül 2011 Cuma

Benim Küçüğüm

Bir yaz akşamı babamlardayız, yemek sonrası güzel yeğenimide yanıma alıp yürüyüşe çıktım. Parka doğru giderken benden oldukça genç bir çocuk çok güzelsin gibilerinden laf attı. Yaşımdan küçük gösterdiğimi söyleseler de çocuk maksimum 17 gösteriyor, yani pek ona uygun sayılmam :)  Delimi ne diye düşünürken gözüm yeğenime takıldı. 12 yaşında olmasına rağmen bu yaz başı birden boy attı değişti artık yavaş yavaş genç kız havasına girmeye başladı. Malum kızlar daha çabuk gelişiyor, o yaşlarda yaşıtı erkeklerden daha büyük gösteriyorlar :) Hani annelere çocukları hiç büyümez ya teyzeler içinde öyle. İçimden kızdım çocuğa; o daha çocuk dedim ama içimde de değişik bir duygu belirdi. Bebekti, çocuktu derken yavaş yavaş bir genç kız olmaya başlıyor. Mesela benim sevdiğim mağazalara uğradığında bana göre bir şey gördüğünde; "teyze şu mağazaya uğra, senin sevdiğin botlardan var"  tarzında haberler vermeyi ihmal etmiyor.  Teyze olmak çok güzel, anne karnındayken sevmeye başlıyorsunuz, büyüdükçe o size arkadaş olmaya başlıyor :) Heleki kız çocuklar apayrı, birde kardeşi olan erkek yeğenim var ama obiraz enişteci onla sohbeti bana tercih ediyor :)

Aradan zaman geçti tatil dönüşü ablamların yazlığına uğradık. Yalnız olduğum bir anda heyecanla yanıma geldi teyze sana bir şey söyleyeceğim diye. 2 yaş büyük olan arkadaşı gelmiş aşkını ilan etmiş. Benim bıdığımda git başımdan saçmalama diye kızmış. Bizimkinin şimdilik aşka  merakı yok, bende sen daha küçüksün sizler arkadaşsınız diye geçiştirdim. Aşk ilişkilerine ne kadar geç başlarsa o kadar iyi, herşey zamanında güzel çocukluğunu yaşayıp biraz daha büyüdükten sonra aşkla tanışır.  Geçen gün duydum ki başka biri daha aşkı ilan etmiş, bizim kızın güzelliğinden  sanırım erkekler pek rahat bırakmıyor.

6 Eylül 2011 Salı

Yaz Sonu

Artık yaz rehavetinden kurtulup bir düzen oluşturmam gerekiyor. Yaz boyu kaç kere yemek yaptım onu bile hatırlamıyorum. Dışarda yiyerek ve evde ise hafif atıştırmalık şeylerle yazı geride bıraktık. Bloguda çok ihmal ettim. Yeni kayıt butonuna tıklayıpta kapattığım çok oldu. Eskiden en sevdiğim mevsim yazdı. Artık sevmeme rağmen sıcakların enerjimi tamamen alması nedeni ile baharları daha çok seviyorum.

Birde çalışmayanlar yazlığa kaçıyor, sonra herkesin tatil planı oluyor. Beraber bir şeyler yapalım desen birileri tatilde oluyor o geldi derken öbürleri gidiyor vb. Ama artık herkes döndüğüne göre ve bunaltıcı sıcaklar bittiğine göre gene hep beraber burada olmak çok güzel :)

Son haftalarda rüyamda devamlı tatil için bavul hazırlıyorum. Tatil bitti ama bilinçaltım hala kendini alıştıramamış :) 9 günlük tatil hakkımın olmaması beni derinden etkilemiş sanırım.

25 Ağustos 2011 Perşembe

Şirince


Bu eski Rum köyünün eski zamanlardaki  isimlerinden biride Çirkince imiş, duyunca şaşırmamak zor. Mübadele sonucu Rumlar buradan ayrılsada köye güzellik katan rum evlerinin çoğu varlığını korumuş. Cumhuriyet'in ilk yıllarında ismi kendine yakışır şekilde Şirince olarak değiştirilmiş. Adı gibi şirin küçük bir köy. Biz Bodrum dönüşü yolumuzun üstünde olunca uğrayalım dedik. Selçuk taraflarındaki bu koy için içeri doğru virajlı yollardan bayağı devam ederken, köye varmak için sabırsızlanmaya başlıyorsunuz.


Geçim kaynakları turizm, bağcılık, şarap üretimi ve zeytinyağı. Şarabının metini önceden duymuştum, tadına baktıktan sonrada bu meyvalı şaraplar benim favorim oldu. Bir çilek birde vişne şarabı ile döndük. Şarabı fazla sevmememe rağmen çilekli şarap bu düşüncemi değiştirecek gibi. İşin en güzel kısmı dilediğiniz şarapları 6'lı kutularda sipariş verebiliyorsunuz. Kargo ücretide firmaya ait :)




Güzel bir çarşısı var, klasık hediyelik eşyalara ek olarak, çeşit çeşit sabunlar, kurutulmuş biberler, ve türlü bitkiler mevcut.  Ve de  yeşillikler içindeki restaurantından bahsetmeden olmaz. Mutfağın kapısından siparişleriniz yapan ablaları görmek mümkün. Servis ise mükemmel, ilk kabak çiçeği dolmamıda burda yedim. Mantısı, dolması ve diğerleri çok lezzetli idi. yemek sonrası meyve tabağı ve çay ikramları da var.

1 geceden fazla kalmak bence sıkabilir, gezmek  ve yemek için 2 - 3 saat bile yeterli geldi. Yolunuz o taraflara düşerse uğramadan dönmeyin derim :)

23 Ağustos 2011 Salı

8. Yıl

Ne çabuk geçiyor zaman, burada 7. yıl diye yazmıştım, bugün 8 yıl oldu. Düşünceler aynıyken artan şey sevgi ve bu yılın kattığı güzel hatıralar.  Evlilikten korkanlar için güzel bir örnek olmaya devam, artan boşanmalara inat bizim gibi güzel devam eden evliliklerde çok. Seni çok seviyorum aşkım, bu arada  büyük kutlamaya 2 sene kaldı :)

19 Ağustos 2011 Cuma

Evde Saç Boyanır Mı?



Boya yaptıranlar bilir, kuaför değiştirmek zordur. Helede benim gibi bir kaç farklı boya karıştırılıp not alınıp devamlı aynı boya yapılıyorsa değiştirmek çok zor. Boyamdan memnunum ama kuaforüm için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.  Önceki gittiğimde 1,5 ay olduğu için boyaya 10 TL fark koydu. Neymiş saç uzamış, 1 haftada ne kadar uzayabilir ki? Son sefer gittiğimde ise zamlandığını öğrendim. Birazda afra tafra olunca soğudum iyice. Ben bu fiyatı düşünücem dedim çıktım.

Düşündükçe beni stres sardı yeni kuaför rengimi tututurabilir mi diye, hatta rüyalarıma bile girdi saçımın rengi çok kötü oluyor tekrar düzeltsin diye ona gidiyorum oda bana gülüyor falan. Bu stres ve korku ile 2 ay geçti, bazı bloglarda ve forumlarda kendi saçını boyayanları hatt röfle bile yapabilenleri görünce şaşırdım. Aşkımında sen al ben boyarım ısrarları sonucu dün palette delux yoğun bakır rengini aldım eve gittim.

Saçımın rengi  havuz ve denizden iyice değişmişti, bakır bal köpüğü arası bir renk olmuştu. Deli cesareti ile boyarız olmadı ertesi günde yeni bir kuaföre gidip ben ettim sen düzelt derim diye düşündüm. Diplerim siyah olduğu için açılmaz ve saç iki renk olur diye korkuyordum. Aşkımda biraz korku ile saçımı boyadı yıkama işlemide bitip kurutunca bir baktık, kutuda gözükenden biraz farklıda olsa güzel bir bakır rengi oldu. Benim aşkım bu konuda becerikliymiş :))

Nasıl sevindiğimi anlatamam, artık kuaförde boya için zaman öldürmek bitti, hemde röfle gölge olsa neysede düz boyada dip boya için 80 TL vermekten kurtuldum.  Makas'da bile dip boya 55 TL iken bizim kuaför çoşmus. Onun eşdeğerindekiler 35 - 40 tl fiyata dip boya yapıyormuş ki bunu da sonradan öğrendim. Benim gibi kuaförde boya yaptırmaktan sıkılan var ise hiç düşünmeden bu boyalalardan deneyebilir. Rek alternatifi çok fazla.

Herkese güzel ve mutlu bir haftasonu dilerim :))

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Tilki Misali...



Bu koyu bırakıp da dönmek zor oldu. Bodrum'dan ayrıldığımız gün hava serindi aklım kalmayacak dedim ama uzaklaştıkça özlemeye başladım hemen. Torba'ya ilk gidişim oldu, az rüzgarlı koyda pırıl pırıl bir denizi var.  Sakin bir yer ama harekt istediğiniz anda 5 km sonra Bodrum'dasınız. Biz arabayı otelin önüne parkettik bir daha hiç kullanmadık, minibüslerle ulaşım çok rahat.

Dönüş günüde Efes ve Şirince'yi gezdik. Şirince ile ilgili ayrı bir yazı yazacağım. Görülesi bir yer. 2 gecede ablamların Ören'deki yazlıklarına kaldık. Yaz başından beri görmediğim için çok özlemiştim. Oraya gidince Cunda Adası'nı gezmeden olmaz tabi. Oranın özeillikle çarşısını çok seviyorum, hem ucuz hemde çok güzel şeyler var.

Ben ordayken ablam bu hafta için komşusu ile gitcekleri yerlerin planlarını yapıyordu.  Salı Sarımsaklı'da, Çarşamba Cunda'da plaja gideriz vs...  Yanımda konuşmayın demiştim oysa, şimdi aklım bir Cunda'da bir Bodrum'da...... Tatil öncesi nasıl güzel bir heyecan oluyor dönüşte ise ne kötü....

Ben çalışmaya alışırken hepimize çabuk bitecek güzel bir hafta diliyorum.

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Bodrum İçin Tavsiyesi Olan??


Dönem dönem yapmak istemediğimiz şeyler vardır ya bu aralar blogda onlara girdi. Ben suçu sıcaklara atıyorum. Yazılar fotoğraflarla beraber güzel oluyor. Akşam eve gidince foto düzenlemek bile zor geliyor bu aralar. Bu tembelliğin sonucunda ise yeni yazı pek olmuyor.

Birde bu Cuma izne ayrılıyorum. Son bir haftadır boş vakitlerim bir destinasyona karar vermekle geçti. . Ben geçen seneki gibi bir kaç farklı yer gezmeyi düşünüyordum ama eşim çok yoğun bir ay atlatınca bu sefer bütün vaktini otel ve denizde geçirme hayali kuruyor. Orası burası derken son 5 yıldır gitmediğim Bodrum'a karar verdik. Orda fazla uzaklaşmadan çevrede gezilecek yerler çok :) Daha önce gittiğimde tekne turuna çıkmıştık, akvaryumu tekrar görmek için tekne turu planı kesin. Peki görmeden, yapmadan gelme diyeceğiniz tavsiyeleriniz var mıdır?

Not olarak; tatil planı yapıyorsanız ramazan olduğu için  yoğunluk yoktur diye düşünmeyin. İstediğimiz otelde yer kalmadığı için biz başka bir otele karar vermek zorunda kaldık.

Cuma'ya kadar burdayım ama bu tembellikle yeniz yazı yazmak zor gibi. İnşallah 15 Ağustos'da  dönünce çalışkan bir blogger olarak burda olacağım :))

27 Temmuz 2011 Çarşamba

6 Saniye


6 saniye kısacık bir zaman dilimi olsada, bazen çok şey değişebilir...

Irak'da kocası ve oğlu gözlerinin önünde öldürelen bir kadının acısı ve intikam alma isteği...
Amerika'da yaşayan bir aile. Kocası kamyon şöförü ve  paraya ihtiyaçları olduğu için Irak'a gidiyor. Döndüğünde ise adam tamamen değişiyor...
Kanada'da suçluluk duygusu içinde bir dedektif. İzindeyken kamp yaptığı bölgede yaşanan ölüm olayını çözmeye çalışıyor...

Ve onların yollarının nasıl kesiştiğini öğrenmek için kitabı okumak gerekiyor. Elinizden bırakamayacağınız sürükleyici bir kitap.  İntikam duygusundan yararlanmak, ne olduğunu bilememek ve yardım edecek birilerine ulaşamamak, suçluluk duygusu ve vicdan azabı hepsi bu kitapta. Kitap arkasında kitabın merak uyandıran detaylarını bile anlamanıza yetecek ayrıntılı tanıtım yazılarından hoşlanmadığım için ilk sayfalarda olanları yazıyorum sadece. Çünkü merakla okumak en güzeli. Bu kitap top 10 listemde yerini aldı size de tavsiye ederim :)

26 Temmuz 2011 Salı

Erik Suyu

Bütün kış erik hayali kurmama rağmen keyifle yediğim zaman çok kısa oluyor. Erikler tatlanmaya başladığı zaman benim içinde erik keyi bitmiş oluyordu. Ama artık erik suyu ile serinlemeye devam ediyoruz. Bunun için tatlı sarı erik, renk vermesi içinde biraz kırmızı erik gerekiyor.




Yapılışı ise çok kolay. Erikleri suda kaynatıyorsunuz. Ölçüsü yok erik ne kadar fazla olursa aromasıda o kadar fazla oluyor. Erikler yumuşadıktan sonra ocaktan alıp, süzgeçden geçiriyorsunuz. Suyun içine damak zevkinize göre toz şeker ekliyorsunuz. Sıcağı ile karıştırınca şeker hemen eriyor. Fazla eklememekte fayda var yoksa şerbete dönebilir :)

Bu tarifin birde erikler ezilerek mermelat gibi katı hale getirilip, sonra sulandırılarak içileninden denemiştim onu ben pek sevmiyorum, ama oda bi alternatif.

     Soğuduktan sonra afiyetle içebilirsiniz :)) Hafif mayhoş tadı ile hem sağlıklı hemde çk güzel :)

21 Temmuz 2011 Perşembe

Karamandere

Av Mevsimi'ni izlerken başlangıç sahnesini gördüğümde aşkıma bu sahne kesin Karamandere'de çekilmiş demiştim. Sonra birkaç yerde orda çekildiğini okudum ama tam olarak araştırmadım tabi. Bizim köye çok yakın olduğu için küçükken oraya pikniğe çok sık giderdik. Ağaçların iki taraftan sardığı içini rahatlıkla görebildiğiniz pırıl pırıl bir dere.





Küçükken mayolarımızı giyip burda yüzerdik. Derelerde su yılanları vardır, şimdilerde düşündükçe korkmadan nasıl giriyormuşuz diyordum. Ama tekrar gidince büyüsüne kapılıp etekleri toplayarak içinde yürümeye başladım. Kaygan taşlardan dolayı bir kaç kez düşme tehlikesi atlatsamda buz gibi su iyi geldi.
Şimdi yazarken ya yılan çıksaydı diye düşünmeden edemiyorum :))





Ve son olarak " dönmek istemiyorum" duygusu ile pazar sendromunun birleşmesi ile baş ağrısına tutulan ben :)